Loading


Ortadoğu başta olmak üzere neredeyse tüm İslam ülkelerinde mezhep kökenli iç savaşlar
yaşanıyor. Bölgenin son 40 yıllık tarihini incelemezsek, yetmişlerdeki durumu bilmezsek
neden mezhepten, kimlikler üzerinden 21.yüzyılda iç savaşlar yaşanıyor diye şaşırırız.
Emperyalistlerde gülerek, ellerini ovuşturarak seyrederler. Kin ve nefret üzerine siyaset
yapanları, mezhepler üzerinden iktidar savaşı yapanların sırtlarını sıvazlıyorlar.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İslam ülkelerinde emperyalist sömürgeciler kovuldu ve
Arap milliyetçileri iktidar oldu. Kukla krallar ardı ardına devrildi. İngiliz (sonra ABD) destekli
Körfez Şeyhlikleri ayakta kaldı. Bu Şeyhlikler günümüzde ABD’nin en büyük destekçisi olarak
yaşıyorlar. Petrolden elde ettikleri paraları ABD’nin istediği yerlere yatırıyorlar. Kendilerine
bırakılan parayla lüks içinde yaşıyorlar.

Bölgede Nasır ve Milliyetçi-sol bir çizgide olan BAAS partileri etkiliydi. Bu partinin
kurucularından birisi olan Mişel Eflak Hıristiyan Araplardandı.
Bölgede Arap ve Arami kökenli çok sayıda Hıristiyan yaşıyordu. Ortadoğu’nun kadim
halklarının bir kısmı Hıristiyandı. Bölgede yaşayan Nasturi ve Ermenilerin çoğu İngiliz ve
Fransızlarla işbirliği yapsalar da Hıristiyan Araplar milliyetçi akımları desteklemişlerdir. Bugün
unutulan bir şeyi hatırlayalım. 1975 – 1980 arasında Lübnan’da solcu Müslümanlarla, sağcı
Hıristiyanlar savaşıyorlardı. Filistin Kurtuluş Örgütü içinde çok sayıda Hıristiyan Arap
bulunuyordu. Kudüs’te bir piskopos FKÖ’ye silah temin etmekten uzun yıllar hapis yattı.
FKÖ’nün laik yapısına karşı Suudi Arabistan, İsrail ve ABD desteği ile HAMAS kuruldu.
Hamas Gazze’de yönetimi ele aldı. Hamas’ın öldürdüğü veya hapse attığı çok sayıda
Filistinliden söz etmeyeceğim. İsrail’in bölgenin Hıristiyanları açısından yaşanmaz hale
getirme politikasından bahsetmeyeceğim.

Bölgedeki milliyetçi rejimler ülkelerinin ekonomik bağımsızlıklarını kurdukları ve petrol
bizim dedikleri için doğal olarak İngiliz – Fransız ve ABD’nin düşmanı oldular.
Önce Somali’de Siad Barre’nin laik diktatörlüğü yıkıldı. Suudi Arabistan koyun ithalatını
Yeni Zelanda ve Avustralya’dan yapmaya başladı. Siyaset ve ekonomik savaş baş başa gidiyor.
Mısır lideri Nasır’ın ölümüyle Ortadoğu’da dönüşüm başladı. Mısır’da Sovyet yanlıları
tasfiye edildi. Mısır’daki Sovyet teknisyenleri ve askeri danışmanları gönderildi. Akabinde
FKÖ’de dönüşüm gerçekleştirildi.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra İsrail’e yönlendirilen Yahudi göçü sonrası İsrail’in
saldırganlığı arttı. Barış yanlıları güç kaybetti ve Araplarla barış isteyen Şimon Peres fanatik
bir Yahudi tarafından öldürüldü. ABD’de güçlenen Evangelistler (Protestan Hıristiyanlar
içinde ayrı bir mezhep, tarikat diyemeyeceğimiz bir yapı) İsrailli fanatikleri desteklemeye
başladılar, şu anda ittifak halindeler.

Milliyetçi Arap rejimlerinin en büyük zaafı ülkelerinde demokratik ortam
oluşturamamaları, dinsel kökenli olmayan muhalefeti ezmeleri ve tüm kapalı rejimlerde
olduğu gibi yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma, devleti soyma gibi yozlaşmanın içine
düşmeleriydi. Sovyetler Birliğinin yıkılmasıyla bu rejimler dış desteklerini kaybettiler.
Laik diktatörlüklerin muhalefete izin vermemesi (buna İran’ı da dahil edebiliriz) ve ezmesi
sonucunda dini temel alan Müslüman Kardeşler gibi oluşumların önünü açtı.
İçten içe çürümüş, halk desteğini kaybetmiş ve dış destekten yoksun bu rejimler deyim
yerindeyse bir fiskede yıkıldılar. Halkın yıkamadığı durumlarda Mısır’da olduğu gibi askerler
devreye girdi. Mısır’ın %92 gibi oyla seçilmiş sivil diktatörü Hüsnü Mübarek ABD’nin çekil
isteğine direnince askeri darbeyle devrildi. Halkın desteğine sahip diktatörler ise Libya
örneğinde olduğu gibi emperyalistlerin başını çektirdiği ve NATO’nun destek verdiği
saldırılarla yıkıldı. İlk saldıranın Fransa olduğunu unutmayalım. Libya’da şimdi devlet yok, batı
bankalarındaki paraları sahipsiz kaldı. Daha doğrusu Fransa’nın oldu.
Irak Devleti askeri harekâtla yıkıldı. Bu devleti yıkan ABD – İngiliz ittifakı özellikle Irak’ın
parçalanmasını istediler ve bugünkü yapıyı meydana getirdiler.
Suriye biraz farklıydı. Daha dirençliydi. İçerdeki dengeler farklıydı ve iktidar reformlara
başlamıştı. Ayrıca İsrail’in çekindiği bir silaha sahipti.

İsrail’in Çelik Kubbe adını verdiği hava savunma sistemi topraklarına atılan roket ve
füzelerini yok ediyordu. İsrail son Gazze saldırısında Hamas’ın elindeki roketler bitince
ateşkese razı oldu. Suriye’nin elindeki zehirli gazlar İsrail için büyük bir tehdit unsuruydu.
Sonuç, öne iç savaş çıkarıldı. Müslüman Kardeşler zayıf çıkınca CIA tarafından dünyanın dört
bir yanından Cihatçılar uçak ve gemilerle taşındı. Bunlar silahlarla donatıldı. Bunlar da
yetmeyince, Suriye’deki iktidar değişmeyince BM raporlarına göre muhalifler (!) zehirli gaz
kullandı. Sonra Suriye tehdit edildi ve Suriye elindeki zehirli gazları savaş gemilerinde etkisiz
hale getirdi. Sonrası bildiğiniz hikâye, dinci militanlar İŞİD adında ayrı bir devlet kurdular. İran
bölgeye müdahale etti. ABD, İran ve Bölgesel Kürt Yönetimi İŞİD’e karşı müttefik oldular.
Laiklik ortadan kalkınca Yemen karıştı.
Bizim BOP eş başkanları da şaşkın vaziyetteler. Suriye’de kafa kesenleri alkışlayıp, silah
gönderen, sınırlardan “Cihatçı Savaşçıların” geçmesine göz yumanlar, her türlü desteği
verenler şimdi “mezhebi din görenlerle mücadele etmek gerekir” diyorlar. Ne diyelim bu
şaşkınlara? “Öğleden sonra günaydın” demek bile az gelir.
Laiklik boşuna devlet sistemi olarak oluşmadı. Atatürk boş yere ülkemizde laik rejim
kurmadı. Bizim sağcı partilerimizin mezhep kavgalarına verdikleri desteği, 1993 yılındaki Sivas
Madımak otelinde yananları unutmayalım. Laiklik yıkıldığında mezhep kavgaları başlar. Bunu
aklımızdan çıkarmayalım. Bugün Akdeniz’de Libya’dan kaçan binlerce insan çürük-çarık
teknelerin batmasıyla hayatlarını kaybediyorlar.

Ekrem Hayri Peker

Reklamlar

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: