Siz hangi taraftasınız; kurumsallaştırabildiklerimizden misiniz, yoksa kurumsallaştıramadıklarımızdan mısınız?
Günümüz iş dünyasında oldukça sık duyduğumuz; bazılarımızın anlayıp özümsediği, bazılarımızın anladığını zannettiği, bazılarımızın ise hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığı bir kavram “kurumsallaşma”. Büyük ya da küçük her şirketin olmak istediği nihai nokta aslında kurumsallık. Kulağa da çok hoş ve havalı gelmiyor mu “kurumsal bir şirket olmak” ifadesi? Peki nedir bu kurumsallaşma hadisesi ve bir işletme nasıl kurumsal olabilir; dahası kurumsal olup olmadığını nasıl anlayabilir?
Kurumsallaşma özetle kurumların bireylere bağlı olmaktan çıkması ve sanki bir bilgisayar programı veya bir makine gibi çalışmasını ifade ediyor. Şahısların kendi yöntemleri, yaklaşımları veya içgüdüleriyle değil, tüm paydaşlarla beraber zamanla geliştirilen bilimsel metotlar, teknikler ve ilkeler (bunların bir kısmı dokümante edilmişken bazıları yazılı olmayan birer kural gibidir) doğrultusunda yönetilen işletmelere kurumsal şirket adını verebiliyoruz. Bu şirketlerin hedeflenen faaliyetlerini yerine getirebilmesi için patronların veya yöneticilerin her gün işe gitmesine gerek yoktur! Veya bir birimden bir yönetici ya da alt kademelerdeki bir çalışan işten ayrıldığı zaman şirket faaliyetleri çok fazla aksamaz. O zamana kadar geliştirilen kurumsal hafıza, inşa edilen hızlı karar alma mekanizması ve sistematik yapı, kurumun hiç durmadan yoluna devam etmesini sağlar. Gidenlerin yerine gelecek kişiler, yolunda gitmeyen işler olduğunda alternatif planlar, acil durumlarda yapılması gereken eylemler her zaman hazırdır.
Peki bu şirketler tamamen otonom mu çalışır; şirketin sahipleri ve çalışanları bu işin neresinde yer alır? Kurumsallaşma süreci elbette bireysel yetenekleri, çabaları, düşünceleri, girişimleri; özetle insan faktörünü göz ardı etmez, edemez. Zira, kurumsallığın bir ön koşulu da kurumsal stratejilerin ve hedeflerin belirlenmesi ve hedefe giden süreçlerin planlanmasıdır. Ayrıca, bu hedeflerin ne denli karşılandığının da ölçülmesi gerekir. Her durumda yeni kararlar almak, güncel gelişmeleri takip etmek, yeniliklere adapte olmak, yeni stratejiler geliştirmek ve buna benzer insan varlığını zorunlu kılan birçok eylem kurumsallığın temel birer yapı taşı gibidir.
Kurumsallaşma Nasıl Olmalı?
Kurumsallaşmanın her şeyden önce bir süreç olduğu unutulmamalıdır. Günümüzde artık kabul edilmeyen ve oldukça ilkel kalan işletme prensipleriyle yönetilen bir şirketin, alınan bir kararla birlikte hemen ertesi gün kurumsal hale gelmesi mümkün değildir. Zaten bugün baktığımız zaman özellikle büyük ve büyümekte olan şirketlerin kurumsallaşmaya çalıştığını görebiliriz ki büyümenin de kendisi halihazırda bir süreçtir. Birkaç kişi ve görev tanımıyla faaliyetlerine başlayan bir şirket zamanla onlarca, yüzlerce, hatta binlerce kişinin çalıştığı kocaman bir aile olur ve kurumda artık sadece üretim departmanı değil, tasarım, ar – ge ve inovasyon muhasebe, insan kaynakları, üretim planlama, tedarik zinciri yönetimi, satış ve pazarlama, satış sonrası hizmetler, dış ticaret vb gibi birçok birim vardır. Tüm bu kişilerin ve birimlerin tek bir elden yönetilmesi mümkün değildir ve şirketin artık kurumsal bir yapıya kavuşması gerekmektedir. Peki bu sürecin en önemli bileşenleri ve öne çıkan özellikleri nelerdir?
Kurumsallaşmayı hedefleyen şirketlerde her bir çalışanın görev tanımı açık ve nettir, sorumlulukları bellidir. Her çalışan kendi görev tanımı kapsamına giren işlerden sorumludur ve başkasının yetkilendirildiği işlerle ilgili gerekmedikçe inisiyatif kullanamaz.
Şirketteki herkesin uyması gereken kurallar, şirketin misyon ve vizyonu, kurumsal değerleri, kurumsal sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik politikaları; aylık, 3 – 6 aylık, yıllık, 3 – 5 yıllık gibi periyotlardaki hedefleri net bir şekilde belirlenmiştir. Her bir departmanın gerçekleştirmesi gereken çalışmalar, iş akışları ve talimatları dokümante edilmiş ve birimdeki her çalışanın bu konuda farkındalık kazanması (iş başı eğitimleri, tazeleme eğitimleri vs ile) sağlanmıştır.
Kurumsal şirketlerde yeni görevlendirmeler, atamalar, terfiler, işe alımlar vs tamamen kişinin yetkinliğine ve şirketin ihtiyaçlarına göre yapılır. Bunların aile şirketlerinde nasıl olduğunu az çok tahmin edebilirsiniz. Kurumsal şirketlerde bu işler yapılırken bilim ve mantık ön plandadır; duygusallığa çok fazla yer yoktur. Ayrıca, kurum birçok noktada bağımsız üçüncü taraf kuruluşlarca denetlenmektedir. Kalite, enerji yönetimi, çevre, iş sağlığı ve güvenliği, bilgi güvenliği, tedarik zinciri güvenliği ve faaliyet gösterilen sektör ve pazarla ilgili sahip olduğu sertifikalar, şirket içi süreçlerin bu denetlemelerden sürekli olarak geçmesine yardımcı olur.
Şirketin tamamını ilgilendiren konularda alınacak önemli kararlarda istişare yaklaşımı benimsenmektedir. Sırf patron istedi diye işçi alınmaz, işten çıkarma yapılmaz, üretim kapasitesi artırılıp düşürülmez, yeni pazarlara girilmez, reklam verilmez… Kurumun bir konudaki güçlü ve zayıf yanları, sahip olduğu fırsatlar ve tehditler, kararlar ve stratejiler etkin bir istişare yöntemi kullanılarak yönetilir.
Kurumsal şirketler tüm paydaşlarına karşı sorumluluk sahibidir. Çevreye, çalışanlarına, onların ailelerine, yerel toplumlara, meslek odalarına, tedarikçilerine, hükümetlere ve müşterilerine karşı sorumlu bir yaklaşım sergiler. Bunun için gerekirse özel bir ekip kurar, yeni yatırımlar yapar. Tek odak noktası daha fazla para kazanmak değildir yani. Özetle yasalara uyar, çevreyi korur, çalışanlarını sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda geliştirir, müşterilerini memnun etmeye çalışır, tedarikçilerinin sosyal uygunluğunu denetler, üniversitelerle iş birliği yapar vs. Her konuda başka şirketlere örnek olur ve günün sonunda her bir paydaşının gözünde saygınlık kazanır.
Kurumsallaşma Tercih mi, Zorunluluk mu?
Günümüzdeki büyük şirketlere baktığımız zaman, geçmişlerinin ile şimdiki konumlarının çok farklı olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Bazıları daha önceleri, şu anda bulunduğu sektörde bile değildir belki. Çalışan sayısı ilk kurulduğu zaman bir elin parmakları kadar olan şirketler, bugün birer holding olabilmiştir. Bir aile şirketi olarak kurulan şirketlerin şimdilerde yerli ve / veya yabancı yeni hissedarları vardır artık.
Şu bir gerçek ki giderek büyüyen şirketlerde bir zaman sonra başlangıçtaki planlar ve hedeflerin değişmesi gerekiyor. Belirli bir büyüklüğe eriştikten sonra şirketin yönetim şekli ve mentalitesi değişmezse ortaya çözülmez sorunlar çıkabiliyor. Başlangıçta tek bir kişinin sorumluluğu ve liderliği şirketin ayakta kalması ve büyümeye başlaması için yeterli ve hatta gerekli iken bir noktadan sonra işletmenin kurumsallaşma yoluna girmesi gerekiyor. Çünkü ortada artık tek bir kişinin fikirlerine, tecrübelerine ve insiyatifine bırakılamayacak kadar büyük bir yapı vardır. Ve bu yapı ancak kurumsal bir kimliğin, hafızanın ve sistemin inşa edilmesiyle yönetilebilir hale gelmiştir. Bu nedenle, kurumsallaşmanın büyüme hedefleri olan her şirket için zamanla bir tercihten ziyade zorunluluk halini aldığını söyleyebiliriz.
Kurumsallaşma evresini tamamlayan şirketler artık mevcut yapıyı korumakla kalmamalı ve sürekli olarak kendini geliştirmeye odaklanmalıdır. Bu durumu bir uçağın uçuşuna benzetebiliriz. Uçak pistte hızlanır ve havalanır. Fakat havada kalabilmesi için sürekli olarak belirli bir hızın üstünde yol alması gerekir, ki düşmesin. Bugün baktığımızda 50, 100, 200 yıllık şirketlerin sürekli gelişemediği ve kurumsallaşma çizgisinden uzaklaştığı için varlıklarını koruyamadıklarını görebiliriz.
Kurumsallaşma Şirketlere Sağladığı Faydalar
Kurumsallaşmanın şirkete bir miktar atalet kazandırdığını söyleyebiliriz. Kurumsal yapıdaki şirketlerde hızlı karar almak kimi zaman zordur, çünkü bireyselliği ikinci plana atan bir sistem vardır bu şirketlerde. Fakat şirket faaliyetleri çok daha verimli, kalıcı ve en önemlisi de takip edilebilir ve denetlebilir hale gelmektedir.
Kurumsal bir şirketin tüm çalışanları kurumsal yapının önemli birer parçası olduğu için ve bu yapının sağlıklı şekilde işlemesine somut katkılar sunabildiği için bu şirketlerin çalışanları çok daha değerlidir. Şirket, çalışanlarına değer verir ve onların sadece iş hayatının değil; aile, eğitim ve sosyal hayatının da gelişimini önemser. Bu motivasyon çalışanların performansını ve işe bağlılığını artırır şüphesiz.
Kurumsallaşmak şirketlerin hata yapma ihtimalini azaltır. Zira şirket içi süreçler çok yönlü bir şekilde planlanmış ve zaman içerisinde yapılan hatalardan ders çıkarılarak daha düzenli, güvenli ve verimli süreçler inşa edilebilmiştir. Bu şirketlerde her türlü sabotaj ve suistimal gibi olaylara karşı etkin güvenlik önlemleri alınmıştır ve şirket yapısı, değerleri ve itibarı sürdürülebilir bir şekilde korunabilmektedir.
Sistematik ve kurumsal bir yapı inşa etmek zaman alan ve nispeten maliyetli bir süreç gibi algılansa da şirket bu yapıyı inşa ettikten sonra mevcut maliyetler sürdürülebilir olarak azalmaktadır. Zira, şirketin kurumsal hafızası ve tecrübesi sayesinde tüm süreçler verimli bir şekilde planlanabilmekte; olası kayıplara karşı proaktif bir yaklaşım sergilenebilmektedir.
Kurumsal şirketlerin zamanla bir markaya dönüşmesi kolaydır. Çünkü başta çalışanları ve müşterileri olmak üzere her bir paydaşını değerli hale getiren ve bunu onlara hissettiren şirketlerin ürün ve hizmet kalitesi de artar. Bu da şirketin başarısını artırır, gelişimini hızlandırır ve hızlı bir şekilde büyümesini sağlar. Böyle şirketler, piyasada farklılaşabilir ve rakiplerine karşı avantaj sağlar. Bugün neden onlarca teknoloji şirketi telefon ve bilgisayar üretip satarken sadece birkaç tanesi pazarın çok büyük bir bölümünü ele geçiriyor dersiniz? Cevap açık ve net: Marka kalitesi…
Kurumsal şirketler, her daim piyasadaki en yetkin ve seçkin elemanları seçer. Zaten bu elemanların ilk tercihi de bu tür kurumsal şirketler olmaktadır. Bu durum şirketlerin her zaman yüksek performanslı çalışmalar gerçekleştirmesini ve ortaya her zaman nitelikli işler çıkarmasını sağlar.
Kurumsallaşmak zaman alan ve mutlaka doğru planlanması gereken bir süreçtir. Günümüzde birçok şirket kurumsallaşmanın daha ilk adımlarında bu süreci tamamladıklarını düşünürler, ki bu çok büyük bir hatadır. Şirketler, bunun için gerekirse danışmanlık hizmeti almalı ve mutlaka üçüncü bir göz vasıtasıyla değerlendirme yapmalıdır.