
göğün habercileri,
posta pullarına,
uzun kulaklara fısıldıyor,
bir fısıltı filizleniyor,
ağaç ağaç,
fide fide,
yaralı kuşlar kanat kanat,
süzülüyor,
pike yapa yapa,
sanki gör, bak,
aç gözlerini,
der gibi,
gagalarına yapıştırmışlar,
bir fısıltıya sarılmış dedikodu,
bahar geldi, bahar…
sonra öyle dalıyorum ki,
yürümeyi unutup,
bağda, saman kafa ,
korkularımın, korkuluğu,
ve çıplaklığın derin örtüsü ,
yeşili , maviyle meç ediyorum.
sonra kuşlar çırpınıyor,
herkes sanıyor ki ,
mutluluk çarptırıyor kanadı ,
değil, değil…
dert, ateş olmuş ,
ciğeri yakıyor,
çırpındıkça soğur sanıyor,
alev sarmış söner mi ?
iki çırpınışa,
olsa olsa ateşe yel ,
dağa rüzgar,
yana yana öğrendim,
hayat bal kovanı,
ve arılar, işçi,
ezile ezile öğrenir,
ne öğretisi biter,
ne sınavı,
üstelik ne kağıdı var,
ne kalemi
ne boş verebiliyorsun,
ne dolu,
kopyası , tekrarı yok
yanılma, şansın yok
gerisi yok
bir ağuyla yanar
bir nefeste söner
kuşlar uçar,
arılar çalışır,
çiçekler muştular ,
bahar, bahar,
oysa, öyle değil, değil,
baharda baharat,
şu dövünen martılara,
şu bağrınan kargalara,
bak, gör, tat,
baharda baharat.
Sibel Karagöz