Loading

Sahip neydi? Hangi kadının bir sahibe ihtiyacı vardı ki? Hangi işinin altından kalkamayıp bir sahibe ihtiyaç duyuyordu? Hangi yükü sırtlayamıyordu?

Sahip dediğiniz kişi kadının koruyup kolladığı sahiplendiği kişiydi aslında. Kanından, canından olmayan bir adamı her türlü zorluktan korumak ona kendini krallar gibi hissettirip sahip olamayacağı güzellikleri sunmaktı. Sahip diye verildiği adamın puzzle gibi her parçasını özenle bulup doğru yere yerleştirmeye çalışırken kendi parçalarını tek tek kaybetmekti. Evde çalışıyordu. Dışarda çalışıyordu kadın. Yoruldum demiyordu yükleniyordu bedenine ve hiç ağır gelmiyordu bu yükler ona. Ne zaman ihtiyaç duyuyordu peki bir sahibe? Kadın gözüyle baktınız mı sahip denen kişiye, hiç sanmıyorum.

Bir kadın için sahip demek ne para pul, süslü kıyafetler, görkemli hediyeler ne de muhteşem bir yaşam değildi aslında. Kadın için sahip demek; kuru ekmeği paylaşsa da yüreği yorulduğunda sığınıp dinlenebileceği bir limandı sadece. Çok bir şey istemiyordu sahip olduğu sahibinden…Ama ne zaman yoruldum dese liman ya tamirdeydi ve ya kapalı. İşte o zamanda kendi yüreğinde dinlenmeye başlıyor kendi yaralarını sarıyordu. Gemi de kendisiydi liman da kendisi. Artık hiçbir sahibe ihtiyaç duymuyordu kadın. Elleri kan içinde tırnakları kırık kırpık yüreği harman yeri oluyor kendi emekleriyle ayağa kalkıyordu. Sil baştan başlayarak tekrar inşa ediyordu hayallerini, umutlarını. Yaşanmışlıklarını bir kenara koyarak.

Hakikaten neydi sahip?

Reklamlar

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: