Güvenmediğiniz birini sevebilir misiniz? Ya da sevdiğiniz birine güvenmediğiniz oldu mu? Sizin için öncelik “Güven mi?” yoksa “Sevgi mi?”

Yaz
Havası
Gökyüzü o kadar maviydi ve güneş o kadar parlaktı ki, bu manzarada sonsuz bir yaz hüküm sürüyor gibiydi.
İnsan hayatını etkileyen önemli faktörlerden biridir güven duygusu. Gerek kendimiz, geleceğimiz, insanlarla olan ilişkilerimiz ve gerekse toplumumuz ve insanlık adına yapacaklarımızın garantisidir. Çünkü insanı başarıya götüren onu başarılı kılan en önemli yoldur. Özünde cesaret, saygı, sevgi, kendini değerli hissetme gibi olumlu; korku, endişe ve çekinme gibi olumsuz duyguları barındırır.
“Güven, sevgiden önce gelmeli” çünkü güven insan ilişkilerinde en temel unsurdur. Güven duyulan insan aynı zamanda sevilir ve değer görür. Kendisine güvenemediğimiz, davranışlarından emin olamadığımız ancak hasbelkader sevgi beslediğimiz bir arkadaşımız, dostumuz, sevgilimiz veya bir yakınımız ile olan ilişkimiz kısa sürelidir. Çünkü güvensizliğin insanın iç dünyasında oluşturduğu şüphe; ateşin odunu yakıp bitirdiği gibi, sevgiyi bitirir…
Peki insan kendine nasıl güvenir? Öz güvenini nasıl kazanır? İnsanın kendine güvenebilmesi için öncelikle kendi iç dünyasında kendisiyle ilgili artı eksi yönlerini gözden geçirmeli, olumlu yönlerini besleyerek desteklemeli ve öz güven arttırıcı tutum ve davranışları sergilemelidir. Aksi halde güvensizlik kişinin kendine olan saygınlığının kaybolmasına, kendini değersiz biri olarak hissetmesine ve toplumdan kendini soyutlamasına neden olduğu gibi, kişinin hata yapma riskini de arttırmaktadır.
Kendine güvenini kazanan, iç dünyası ile barış yapmış kimse artık birçok şeyi aşmış demektir. Kendine güvenen kimse karşı tarafa güven telkin eder. Tabiri caizse ayakları yere sağlam basar. Kendinden emin hareket eder, yalandan, riyadan, uzaktır. Emanete ihanet etmez, verdiği sözü her koşulda yerine getirir. İnsanlarla ilişkilerinde dürüstlük, doğruluk ve saygı ön plandadır. Dostluğa, arkadaşlığa önem verir. Kendine güvenen insanların bu kadar güzel özelliklere sahip olmaları çok normaldir. Çünkü böyle insanların saklayabilecekleri bir “BEN”i yoktur. Dolayısıyla, bu kişiler hiç kuşkusuz herkes tarafından sevilen aranan insanlardır.
Günlük yaşamımızda birçok kişi ile etkileşim halindeyiz. Kimileriyle ticarî, kimileriyle birlikte çalışma, kimileriyle sadece selâmlaşıp geçme veya ayaküstü kısa bir sohbet şeklindedir. Bazı kimselerle ise dertlerimizi, sıkıntılarımızı, endişelerimizi, sevinçlerimizi, mutluluk ve hasretlerimizi paylaşırız. Hayat onlarla daha güzel ve daha anlamlı hâle gelir. İç dünyamızı açabildiğimiz bu insanlar doğrularımızı ve yanlışlarımızı, iyi ve kötü yönlerimizi dostça söylerler. Hayâllerimizi, isteklerimizi, daha doğrusu kendimizi gerçekleştiririz onlarla birlikte. Ve onların yanında “gerçek BEN” oluruz. Dostluğu, arkadaşlığı, kardeşliği, sırdaşlığı, dürüstlüğü onlarla yaşarız. Gerçek dostluk ve arkadaşlıklar yılların geçmesi, insanların birbirini tanıması, anlaması ve güven duygusuyla kurulur. Güveni sarsmadan bu güzel ilişkileri hayat boyu sürdürmek gerçekten zordur. Güven sarsılınca bütün ilişkiler bir anda yıkılır; yere düşen cam misali paramparça olur. Çünkü güven duygusu insanları birbirine bağlayan, birbirleri ile olan ilişkilerini perçinleyen bir mıknatıs gibidir.
Güvensizlik ailede; eşler arasında, çocuklarla anne-baba arasında, işyerinde; işverenle işçiler, yönetilenlerle yöneticiler arasında, ülkelerde; devlet ile fertler arasında ve kurumlar arasında olduğu zaman hiçbir şey yolunda gitmez. Bu durumda insan gücünü kullanamaz, güzel duygularını sergileyemez, yapabileceklerini yapamaz, yenilikleri deneyemez, ilişkiler sıradanlaşır, hayat rutin hale gelir, maddî ve manevî kazanımlar biter.
Güven duygusu olmayan bir aile düşünün; anne-baba birbirine, çocuklar anne-babaya güvenmiyor, aynı çatı altında olmalarına rağmen kimse niyetini, yapacaklarını çeşitli endişelerini açıkça söyleyemiyor. Orada ailenin hangi ferdinin düşüncesi, sevinci, acısı veya derdi paylaşılır ki? Kim gerçek duygusunu açıklar ve kim dürüst olur? Bu ailede olsa olsa, sorunlu, kendine güveni olmayan, sevgiden mahrum çocuklar; birbirini yiyip bitiren, kendi menfaati için diğerini istismar eden, kızgın, bunalmış, yorgun eşler olur.
Duygu ve düşüncelerini, ideallerini, hayallerini, güçlü ve zayıf yanlarını açıkça ortaya koyabilme ve bundan zarar görmeme güvencesine sahip fertlerden oluşan bir ailede bir toplumda, bir ülkede, anlayış, sevgi, hoşgörü, şefkat, merhamet, huzur ve mutluluk esintileri hâkimdir; acılar, sevinçler, endişeler hep birlikte paylaşılır; hayâl ve özlemler birlikte gerçekleştirilmeye çalışılır.
Hep birlikte güvenli yarınlara.
Hanife Mert