Gitmek istiyorum unutmanın kolay olduğu bir yere. Günebakanların açtığı yerlere , yüzünü güneşe dönüp var olanların olduğu yere. Çocukların ve kadınların ölmediği bir yere varmak istiyorum. Sahi var mı öyle bir yer? Gürgene vurulan balta,insana balta ne farkı vardı ki? Sessiz sakin bi yerde beynin en ücra köşelerinde nöronlarının sayısız kıvrımında düşündükçe deli olacaktı. Vicdanının elverdiği ölçüde kendi kendine itiraf ediyordu bi tek bi tek kendine söylüyordu. Bu vicdan azabıyla kaç yıl daha yaşayabilirdi? Kaç uykudan uyanabilirdi bu düşüncelerin etkisiyle? Bu sabahta, her sabah gibi renksiz ve tatsızdı.Yazdıklarını bir ehle gösterdi. Para etmezmiş, ziyanmış oysa sayfalarca roman yazmıştı. Bunun verdiği vehimle evine masasına oturdu. Bütün düşünceler sarmıştı, bir yanda sayfaları bir yanda ateş. Amansız bi şekilde tutuşturdu bakakaldı ateşin kırmızı yanışına sayfaların kelimelerin yok oluşuna bakakaldı…
Kimi yazmakla neticelendirir; kimi yakmakla hem yazdı hem yaktı. Ateş yandıkça Kelimelerde döküldü bir bir küle döndü gözyaşları bir bir döküldü. Neden, neden, neden gider insanlar? Gitmek maharetse bende gideceğim, kimi yoldaş edeceğim kendime Elif. Bir yazarın yazdığı yazılar gibi bende küle dönmek için mi varım. Bitir artık bu sızlayan yüreğimin acısını… Anlayamıyorum bir dostun güleryüzü düşlere kaçmış. Gözlerim gülmüyor gökyüzü kapkara ben ise bir çalı misali küle dönüyorum. Bu kalabalıkta sapsarı benizli biri var o benim. Kitaplardan başka hoşsohbet yokmuş,beraber yürüdüğümüz yollar çıkmaz ve yürünmez olmuş.Yüreğim böyle olmamalıydı, böyle olmamalıydı bir yazar, bir öğretmen böyle olmamalıydı. Çok eski bir gerçektir biliyorum, yağmurların altından yürüdüğümüz gök, aynı gök değil! Gitmek istiyorum, yorulmuşum Anadolu’ya, Mezopotamya’ya mı gitmeli? Ötüken midir yerli yerinde duran hala var olan Bengü Taşları mıdır? Dikili duran ve dimdik Bilge Kağan, Tonyuyuk ve Aprunçur Tiginle vefalı taşlarla konuşuyorum. Vefa adı sadece bir semt adı bilayers musun? Taşlar gibi insanlar,taş kalpli insanlar,taştan farksız insanlar….
Anlayamıyorum kalemimden yine efsaneler dökülüyor ,yaşlar gibi ,giden yaşlar gibi baştan aşağı hüzün dökülüyor.Sevdaya veda etmiş hikayeleri yoldaş etmişim kendime bilmeden…Siz söyleyin Elif aynı dimdik Elif mi? Saçlarımı, sarı saçlarımı örmüşüm, çilli yanaklarımı boyamışım. Hatırasız ve geleceksiz bir ada bırakıyorum buraya sessizce. Bu veda etmiş sevda bizim değilmiş,ben geleceğin kör gözlü çalısıyım, sen ise geçmişte uzanmakta olan kara gözlü, kuyu gözlü Elif. Evlerinin içi kör gözlü çalı yığını, ayna arıyor kör gözlerim.Ayna hatıra demek, ayna gözler ve sevi demek. Beni zalim suların içinde bırakan evlerin içidir, evlerinin içi bir sedir, bir ayna, bir kırık çerçeve,bir eski gelinlik, bir fotoğraf ve bir kırık aynadır. Sen gittin, ben geldim yağmurlar geçti üzerimizden konuştun yaralı ceylan gibi içli sesin vardı.O gitti bize ağıtlar kaldı, ben gittim size vefalı bir şiir kaldı. Benim bahtsız ve mesud olmayan başım, size saksılar dizmiş evlerin önüne karanfil kokulu evlerin önü, şiir kokulu evlerin içi, bir hatıralar binlerce gözyaşı olurken size ellerim saksılar bırakıyor… Veda edemezken yaralı ceylan gibi kalbim benim, mesud olmayan başım benim. O gitti Elif bende gidiyorum işte bir kırık ayna,bir saksı karanfil, bir kırık çerçeve hepsi bu. Yazdığım yazının kör gözleri ağlıyor, sana veda…
Yalnızlığın kör gözlerine ayna tutsan ve bilsen içimdeki sızıyı. İliklerime kadar sızlayan acıyı bir bilsen ve sabahlara kadar konuşsak o çirkin burunlu adamın güzel oluşu gibi…
Evler diyorum huzur, yanan lamba, tahta kapı, sedir, titrek ışığında elinde gazete okuyan Elif ve mutfakta yanan ocaktır. Bir karaltıdır o kapıdan giren kocaman kamburu ile dünyaya kafa tutan ve her akşam içeri süzülür , başköşeye oturur. Demli ve keskin çayı içmeden gitmez o karaltı.Kederdir o , hüzündür o karaltı… Karaltı işte ağıt yakar ve sızı bırakır bize. Kamburunda dert taşır ,dünya kadar dert evlerdedir o, her akşam gelir sormadan kapı çalmadan girer ve yerine oturur. Bir perde kapanırken çirkin burunlu adamın güzel oluşu gibi elveda!