Loading



1.

Taş
Diş
Yürek

Bir taşı dişlerken
Dişlemek na’mümkündür.
Everest’e iniyorum birazdan.
Sevgilim, elma ister misin?
Şecere-i hüsranda olacam bak.

İndiğim her rakımı gönül hazinemden düşüyorum.
Okyanus diplerinde oksijen gazı varsa
Şiirimde küfretmemek için didiniyorum.
Ve bir gül solu’yor bir denizaltında.
Ağlamak mevzuunu biraz abarttım mı Murtaza? Hadi gönül cehdine soyunak
Bir denizatı koşar gibi dört bin nala.

-Senle bir olup
Balık Kanatlarına sarılsak.
Kuşlar darıldı bize ciğerim.
Ciğerimi bir sakatat sayarsak
Nerede kaldı sadâkat?
Sıkışıyor bak yüreğim.

2.

Yara
Bere
Ölek

Ben nefes alıyorken düşlerin mümkündür.
Dişlerin soluk borularımda gece yarıları.
İki çıkıntı arasına,
Bir kılçığın en keskini batıyor bak.
Yaralanmak, yaralamıyor artık.
Kalıyor soluğumun çıkınında,
Kalıyor öylece;
Bir yıldızın en ışık ucu.
Ve irinli bir çıban gibi kabarıyor içimde “yaşamak.”

Yaşamak kanlı bir harp emrine varıyor.
Döndüğümüzde balıkların bacakları olacak
Ve kurbağa sesleri Enderunlarda yankılanacak.
Başkalaşım, Adem’e kurulan en kara tuzak.

Harp başladı.
Demdir.
Geçmiş zaman stratejileriyle sevgilim,
boynuna misk-i amber sürecek
Ve Hint dağlarında erkek ceylan derileridir yüzülecek.

Yani, birileri Adem’i Adem’e vurdurtur her dem.
Ve bir yıldızın
En ışık ucunun kabzasına bir ceylan işlersek
Gözlerimin kışlasında yenik bir ordu oturur.
-Dönüp buz dağlarıyla eşelersem kara namluyu;
Eşelersem,
Namlunun nam(l)usunu kara kaşlarının.
Kara kaşlarını, gözlerinsiz sayarsak
Kışlamda bir binbaşı vurulu.
Yeniliyor bak yüreğim.

3.

Yaz
Kış
/Ürkek/

-Bin buğday sapı gibi bakardın.
Sıcak bir esinti bakardın.
Rüzgar, ihtişamın için rüzgar idi.

En taze bir fışkın,
Üşümek işine istihdam edildi.
Ve sararmak, alnıma yazılan kaderin rengiydi.

Ama bak!
Samanın sarısını yüzersek tarlaların
Yazın da üşüyorum gene.
Soğuk bir mengenenin
Sünek göğümü sıkıştırması,
Geçmiyor (saman)la.
Sen kış mevsimiysen bana
Ben yazın da üşürüm.
Üşümeme, kanının ısıl devinimini eklersek;
Kahrın ısısını, yazgıma not düşersek
“Bir çiçeği bahardan çalıp sana koşayım.” diyorum.
Donukluyor bak yüreğim.

4.

Kırmızı
Beyaz
Gidek

Donukluyor bak yüreğim.
Adını duydukça sızlıyor kemiklerim.
Billboardlarda bir şehre gülümseyen sen olmalısın.
Sevgilim, internetten çiçek siparişi mi vereyim?
Bütün bu soğuk adımların karşılığında,
Ayaklarıma bir deri bot giyindim.
Ve kustum seher vaktini anımsatan bütün perdeleri.
Adımı unuttum sanki.
Ahmed’i
Muhammed’i
Selayı
Allah’ı

Tüplü televizyonumun üstünde
Murtaza’nın dantelli salgı bezi…
Allah ne de çok sevdi bizi.

Boynumda kireçleneduran
Kemiğin çırt’layan sesinde,
Buldum hasretin hüviyetini
Ve memelerinin yeşeren damarlarında
Yitirdiğim yaşamak hürriyetini.

Sen ki,
Başucu kitabım sensin.
Bundan olacak baş koydum
Yastığının en çukur kıvrımına.
Ve iman işine kalkışmak için aşk gerekti bana.

Şüphe etmek işini sana karşı panzehir belledik.
Seni peygamber sayarsak
Cebrail hangi yönden gelir?
Ölmekten bitap düşüp
Gelse de senden yaşamak umudu,
Sen’çün kalırım sahnede.
Buna hakka’l yakin mertebesi denir.

Yana yana yanıldık.
Ben ve mertebem ancak hakka “yakin” sayılabildik.
-Gidek de,
Şimdi sensiz nereye gidek?

Gitmek işi için
Beni bir kaplumbağa kabuğuna mı soksak?
Bin yılını bazı ömrün, hesabıma yatırsak
Karşılar mı bu ağır yanılgının hüznünü?
Ve suretinde göz kırpan en ışık ucunu bir yıldızın
Bütün mahluklara dağıtsak.
Koca bir ümmete gül’ümseyip dursak.

Şimdi bir eski fotoğrafta
Çerçeveye yakın bir kol gibi sararan yılların
Örter mi ağrısını?
Hele ki fakların, pusuların
Bulutları yırtan ışıltısını…

5.

Aklın bütün yollarını koşup
Senin içine düşüyorum yine.
Ve sonra sokuluyor bağrıma gizlice
Aç sokak kedilerinin bile kemirmeye tenezzül etmeyeceği birkaç dize.

“Her şeylerin na’dengi!
Damarlarım içre kara bir kırmızı…
Hatırlamak na’mümkün,
Kanımı kanırtan sevdamızı.”

Unutmamak için
Dişliyor düşlerim zırhımın kınını.
Ben, harpta esir düştüm idi yenildiğim itikada.
Ondan olacak senden gidemedim idi.
Ve daha önce ıslak bir zırh hiç görmedim idi.
Kan ve demir ne de yakışmıştı birbirine.
Benim kurudukça ıslanmaya alışkın yerlerim,
Erik çiçeklerinin açmasını bekledi.
Tuza susamak, hep ekşi yankılardan kalma bir hal.
Susadıkça okyanus dağlarına tırmanmam bundan idi.

6.

Kovulmak zamanı geldi cehenneminden.
Bu kancık ağrıyla canevimden…
-Hadi Gidek.
Sen kal, biz gidek.
Şimdi sensiz kalkıp nereye gidek?

Köhne vakitlerden kalamayan şeylerle
Ateşe verip kemiklerini gidek.
Ne işe yarar ki artık,
Başında bekledikçe kokan bir ceset?

Yine de okyanus dağlarıyla
Mavimsiyorken Meryem’in kesilen aybaşı kanını,
İsa değilim diye şükrettim.
Ve kustum seni hatırlatan çarmıhı.
Beni bu karmaşada hangi mertebeye soksak?
Beni saysak soysak, soysak ve saysak.
/Kanı bile akmaya erinen bir sarsak./

-Yine de kırmızı gece.
Sen artık beyaz değilsin bence.
Gurulduyor bak yüreğim.

Ahmet AVCI

Reklamlar

By mertsahinozsoy

Şair @mertsahinozsoy

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: