“Ey inananlar! Allah ve Peygamber, sizi, hayat verecek şeye çağırdığı zaman icâbet edin. Allah’ın kişi ile kalbi arasına girdiğini ve sonunda O’ nun katında toplanacağınızı bilin.”
Bu haftaki konumuzda hak din olan İslam dininin “davet” konusunu ele aldık. Allah’ın ve Resulünün davetine uyma konulu yazımızı sizlerle paylaşıyoruz.
Gönlünü ve tüm hayatını Allah’a vererek, Allah’ın tüm yasalarını kabul ederek, tasdik ederek ebedî güveni hak etmiş Allah’ın kulları. Ey Allah denilince, Allah buyuruyor denilince kalpleri yatışmış olan kullar. İnandığınız Allah ve Resulüne icabet ediniz. Allah ve Resulü sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman hemen icabet edin.
Anlıyoruz Allah ve Resulünün çağırdığı şeylerin tamamı bize hayat veren şeylerdir ve onlardan mahrum olanlar da ölüdür. Yine biliyoruz ki Kur’an’ın bir adı da ruhtur ve bu ruhla ilişkisi kesilmiş insan ölüdür. Zaten irtidat eden, Kur’an’dan irtibatını kesen kişi ruh hakkını, hayatiyet hakkını kaybettiği için İslâm’da ölümü hak etmiş insandır.
Evet, dünyaya karışmak üzere, hayata karışmak üzere, kullarının hayatına karışmak üzere, kullarına hayat kazandırmak, kullarını gerçek hayat olan cennete ulaştırmak üzere gönderdiği tüm emirlerine icabet edin.
Müslümanlar olarak bizler Rabbimizin ve Resulünün tüm çağrılarına icabet etmek zorundayız. Meselâ bakın Rasulullah efendimiz sahabeden birini namazdayken çağırır, o kişi de namazını tamamlamadan Rasulullah’ın dâvetine icabet etmez. Bunun üzerine Allah’ın Resulü bu ayet-i kerimeyi okur veya bu olay üzerine ayet iner. Ama sebep-i nüzul ayetin genel manasını sınırlandırmaz.
Hangi konuda olursa olsun Allah ve Resulü sizi neye çağırmışsa, neleri emretmiş, neleri yasaklamışsa tümüne icabet etmek ve baş üstüne demek zorundayız. Eğer Allah ve Resulü bu kitabın istediği bir hayatı yaşamaya çağırıyorsa hemen icabet ediniz. Allah ve Resulü savaşa çağırıyorsa hemen hiç beklemeden icabet ediniz. Allah ve Resulü infaka çağırıyorsa, sahip olduklarınızı Allah kullarıyla paylaşmaya çağırıyorsa hemen icabet ediniz. Allah ve Resulü neyi beğenmişse, sizler de hemen onu beğenin. Allah ve Resulü nelerden uzaklaşmanızı istemişse hemen onlardan uzaklaşın. Allah ve Resulü kitap ve sünnet karşısında dilsiz ve sağırlar kesilmeyin demişse hemen bu tavrınızı değiştirin. Allah ve Resulü vahyi işitmedikleri halde işittik diyenlerden olmayın demişse, olmayın. Allah ve Resulü kitap ve sünnete karşı vurdumduymaz bir tavır takınanları mahlukatın en şerlileri olarak vasf etmişlerse, onlar gibi olmayın. Allah ve Resulüyle muvafakat halinde bulunun. Allah ve Resulü neyi sevmişse siz de onu sevin, neye düşman olmuşsa siz de ona düşman olun. Allah ve Resulünün razı olduklarından razı olup gazap ettiklerine gazap edin… İşte Allah ve Resulüne icabet budur.
Şimdi böyle yaptığımız zaman, böyle yaşadığımız zaman bunun menfaati kime dokunur? Allah ve Resulü mü? Hayır. Rabbimiz buyuruyor ki: “Sizi diriltecek, size hayat verecek, sizi yaşatacak, sizi Allah’ın istediği ebedî diriliğe ulaştıracak” buyuruyor. Sizi gerçek dirilik hayatı cennete ulaştıracak. Öyleyse bunun sonunda menfaatlenecek olanlar bizleriz.
Şunu da kesinlikle bilin ki, iman etmek ve amele dönüştürmek üzere bilin ki; Allah kişi ile kalbi arasına havl yapar. Allah kişi ile kalbi arasına engel olur. Çünkü Allah kişiye kendi kalbinden daha yakındır. Allah insan ile kalbi arasına engel olur. Allah sadece insanın kendisiyle başkaları arasına değil onun bizzat kendisi ile kalbi arasına girer de insanı bir anda kalbindeki niyetlerinden ve amellerinden mahrum bırakır. Bir anda insanın iradesini bozup tersyüz eder. İnsanın düşüncelerini, kanaatlerini, zevklerini, hedeflerini değiştiriverir. Aklını, şuurunu yok ediverir. Kendi kendini duymaz ve anlamaz hale getiriverir.
Allah, “Mukallib el Gulûptur.” Kalpleri değiştiren, kalplere hükmedendir. Bir kimse Allah ve Resulünün kendisine hayat kazandıracak, kendisini diriltecek dâvetlerine hemen icâbet etmez, Allah ve Resulünün çağrılarına uyma duygusunu yitirir ve nefsinin, hevâ ve heveslerinin çağrılarına, başkalarının çağrılarına icâbet etme eğilimi gösterirse, başkalarının hayat programlarına, başkalarının yasalarına evet demeye yönelirse Rabbimiz de onun kalbi üzerinde etkisini kuruverir ve artık şerri, küfrü, şirki, pisliği, murdarlığı yazıverir de onların kalplerini bunları sever bir hale gelir. Artık bir daha hakkı, doğruyu, İslâm’ı, imanı sevmez ve asla bunlara dönemez hale gelir. Çünkü Allah, “Muhavvil el Gulûbdur.” Kalplere egemen olan, onlara söz geçiren, onları evirip çevirip dilediği hale sokandır.
Hani Rabbimiz kitabımızın bir başka ayetinde şöyle buyuruyordu: “Ey peygamberim, sen yeryüzündekilerin tamamını infak edip harcasaydın onların kalplerinin arasını telif edemezdin.” O birbirlerini yemeye çalışan insanları Sahabe-i kiram olarak tek bir ümmet haline getiremezdin. İşte aynen burada olduğu gibi Rabbimiz Allah ve Resulüne iman etmeye çalışan, Allah ve Resulünün davetlerine icabet etmeye yönelen o topluluğun kalpleriyle kendileri arasına girmiş ve onların kalplerindeki tüm kini, düşmanlığı, yanlış duyguları kaldırıp onları ümmet içinde en şerefli mü’minler haline getirivermiştir.
Burada Rasulullah efendimizin bir duasını da hatırlayalım. Bizler Rabbimizin ve Resulünün istediği bir takım eylemleri yapmaya çalışmakla birlikte sürekli bu duayı yapalım inşallah.
“Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım! “Sebbit galbi ala diynik. Benim kalbimi dinin üzerine sabit kıl”
İnşallah bu duayı sürekli bizler de yapalım. Çünkü gönüllerimiz nelere bağlı değil ki? Meselâ bir namazımız var, onda bile kalbimiz tümüyle Allah’a bağlı değil. Bir orucumuz var, onda da tamamıyla Allah’a bağlı değiliz. Onun için biz de tıpkı Rasulullah efendimizin istediği gibi Rabbimizden kalplerimizi dinine bağlamasını isteyelim. Kalbimizle irtibatımız kesilmeden önce, canımız elimizden alınmadan önce, fırsat elimizde iken Allah ve Resulünün dâvetine icabet edelim.
Tirmîzi’nin rivayetinde Rasulullah efendimizin az evvel okuduğu duasını duyan Sahâbe-i kiram efendilerimiz buyurdular ki: “Ey Allah’ın Resulü, biz sana getirdiğin mesaja inandığımız halde bizim için korkuyor musunuz?” diye sorunca şöyle buyurdu: “Evet, kalpler şanı yüce Allah’ın iki parmağı arasındadır, onları evirip çevirir.
”Ve unutmayın ki sonunda O’na haşir olacak, O’nun huzuruna getirileceksiniz.”
Hesabı O’na ödeyeceksiniz. Öyleyse faturayı kendisine ödeyeceğiniz Rabbinizin istediği gibi küfürden, şirkten, nifaktan, ihlassızlıktan, dünyaya bağlılıktan kurtulmuş tertemiz bir kalple Rabbinizin huzuruna gitmeye bakın. İşte ancak o zaman hesabınızın kolay olacağını düşünebilirsiniz. Eğer düşüncemiz, itikadımız, imanımız, amelimiz ve kalbimiz bir uygunluk ifade ediyorsa işte o zaman kurtuluş söz konusu olacaktır. Değilse bilesiniz ki sadece kalp temizliği de yetmeyecektir. Öyle değil mi? Ayetin başında Rabbimiz Allah ve Resulüne icabet edin buyurdu. Allah ve Resulü ne istemişse öylece uygulayın, böylece asrı saadette dirilik kazanan bizler olacağız.
Rabbimizin ve iki cihan serveri H.z. Muhammet Mustafa (s.a.s.) Efendimizin çağrısına kulak verip davetine icabet edenlerden olalım ki hem bu dünyada hem de ebedi istirahatğahımız olacak olan Ahiret Yurdunda kazananlardan olalım. Rabbim bizleri davete uyan, ve insanlığa davet için “CİHAT” eden kullarından eyler. İnşaAllah…
Selam ve dua ile…
Çok güzeldi Okuduklarım Eyvallah…