Loading

Yazıma psikolojinin ahenk taşı olan kavramlardan biriyle, bilinçdışı kavramını ele alarak başlamak istiyorum.Bilinçdışı,aslında bizi terapiye getiren şeylerin yattığı yerdir. Gerek duygular gerek düşünceler bilinçdışındayken bunların bilince yansımasıyla davranışları ortaya çıkar. Hayat kalitemizi azaltan bu davranışları da bizi terapiye iten başlıca sebeplerdendir. Bu noktada bilinçdışını karadelik metaforundan ele almak istiyorum.  Kara delikler inanılmaz yoğunluğa ve çekim gücüne sahip çökmüş yıldızlardır.Çekim güçleri öyle fazladır ki ışık bile bu güçten kaçamaz.Hiçkimse kardelik görmemiştir.Ama yine de yıldızlar, gezegenler ve hatta onları çevreleyen uzay etkileri sayesinde kara deliklerin var olduğunu biliriz. Bu bakımdan bilinçdışı karadeliğe çok benzer.O da görünmez bir şekilde kelimelerimizi, düşüncelerimizi ve hareketlerimizi etkiler. Gökbilimciler yıldızları,gezegenleri ve kuyrukluyıldızları incelerken; terapistler söylenenleri ve söylenmeyenleri dikkatle dinleyerek davranışları, duyguları ve düşünceleri incelerler.Bir kişinin bilinçdışını o kişiye ait çarpıtmalara, kelimeler ve eylemler arasındaki tutarsızlıklara ve psikolojik septomların kaynaklarına bakarak incelerler.

Bilinçdışı kavramının  beraberinde getirdiği terapi kavramına bakacak olursak, çekilen acıyı azaltmayı, septomları en aza indirmeyi ve danışanın hayatındaki stres kaynakları ile baş etme becerisini arttırmayı hedefleyen bir danışmanlık alanıdır diyebiliriz. Başarılı bir terapi sürecinde duygularımızı, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı deneyimlemeyi, anlamayı ve düzenlemeyi öğreniriz. Terapi, bize kendimizi, başkalarını ve dünyayı yeni bir şekilde algılamayı öğretir.

Terapist kavramını da tam olarak günlük hayattan, kendimden yola çıkarak anlatmak istiyorum. Ben şu an okuduğum bölümü yazdığımda hatta kazandığımda dahi tam olarak ne olduğunu, ne işe yaradığını, çalışma dallarını ve şartlarını bilmiyordum.İnsanlar bana ne olacaksın dediğinde verebileceğim kesin bir cevabım bile yoktu. Toplumdaki diğer insanların da bildiği gibi sadece okulda görev yapan okul psikolojik danışmanlarına hakimdim ve bölümü bundan ibaret sanıyordum. Fakat benim ne hayalim ne de hedefim bu değildi. Gerek dersler gerek stajlar gerek okuduğum kitaplar sayesinde terapist olmanın anlamını öğrenmeye başladım. Hem bu saydıklarımdan hem de okuduğum ve size sunduğum bu kitaptan öğrendiğim kadarıyla İyi terapist mükemmel olan değildir; sadece kendini bitmek bilmeyen kişisel keşfe ve bir ömür süren öğrenmeye adamış olanıdır. Herkesin üstesinden geldiği ya da onlarla yaşamayı öğrendiği kısıtlılıkları vardır.

Terapist olma yolunda düşe kalka yürürken yapabileceğime dair olan kaygılarım vardı. Bunlardan biri de yetkin olmak için oldukça bilgili ve donanımlı olmak üzerineydi. Öğrendiğim ve sahip olduğum bilgilerin yetmeyeceğini düşünüyor ve kaygılanıyordum. Sahip olduğum bilgiler iyi bir terapist yapmazdı. Ve yine sonradan öğrendim ki bilgisizliğiniz dipsiz kuyu değildir.İçi bilgi ve deneyim ile doldurulacak bir kaptır. Eğer kendi bilgisizliğinizin farkına varırsanız ve onu kabul ederseniz, iyi bir terapist olmakla kalmazsınız. Bu noktada kendinize bilmeme izni verin. Kendi kısıtılıklarınızla açık ve samimi bir şekilde keşfe çıkın. Kendi kendinizin destekçisi olun, gelişiminizle ilgi ve isteklerinizde makul olun.Güçlü yanlarınızın ve başarılarınızın farkında olun. Kendinizi farklı terapistlerle kıyaslamayın.

Bu yolda yürürken ele alacağımız farklı bir konu da ekoller olmalıdır. Ekoller terapistlerin benimsediği düşünce sistemleridir. Bir terapist herhangi bir ekolü benimsediğinde o ekolün benimsediği düşünceleri benimser ve danışanlara o ekol çerçevesinde yaklaşır. Bu ekol adını verdiğimiz sistemler bizi daha güvenli ve daha güçlü hissettirseler de aynı zamanda öğrenebileceklerimizi ve görebileceklerimizi kısıtlarlar. Bu yüzden hangi ekolü benimsersek benimseyelim yine de her danışana aynı ekolle yaklaşmak doğru olmayacak ve olumlu sonuçlar doğurmayacaktır. Bu noktada başkaları görüş alanınızı kısıtlasa bile her zaman açık görüşlü olmaya gayret edin. Eğilimi hangi ekole doğru olursa olsun her zaman bulabildiğiniz en iyi kişilerle çalışın ve en iyi eğitimleri almaya gayret edin. Sahte bir kesinliğe karşı kullanılabilecek en büyük silah, değişik bakış açıları ile ilgili bilgi sahibi olmaktır.

Terapist olmanın getirdiği onca şeyin yanında hem iyi bir dinleyici hem de iyi bir anlatıcı olmak da yatar. Danışanla bir terapötik ilişkiye girmeden önce kendimizi anlamayı ve dinlemeyi öğrenmeliyiz. Kendi dediklerine hâkim olamayan ve davranışlarını anlamlandıramayan bir terapist, danışanla pozitif bir terapötik ilişki kuramaz. Bu yüzden Ne düşündüğümüzü anlayabilmek için genelde ne dediğimizi duymamız gerekir. Sizin işiniz iyi bir dinleyici olmaktır, böylece danışanlarınız da kendilerini dinlemeyi öğrenirler.

BDT’de kullanılan ve sık başvurulan stratejilerden biri olan vaka kavramlaştırma, danışana uygun ve etkili bir tedavi süreci için oluşturulan bir düşünce sistemidir. Hem danışanla danışman arasındaki terapötik ilişkiyi olumlu yönde etkilerken vakayı ele almayı oldukça kolaylaştırır. Vaka kavramsallaştırma sizin yol haritanızdır; yol sormaya yanaşmayanlardan olmayın.

Daha önce hiç danışan almadım, süpervizyon sürecine girmiş olsam da birebir şekilde danışman koltuğuna oturup öğrendiğim etik ilkeler çerçevesinde becerilerimi uygulama fırsatım olmadı. Mesleğe adım atıp o koltuğa oturduğumda nasıl danışan göreceğime dair olan kaygılarım da haliyle hat safhadaydı. Fakat okuduğum bu rehber kitap sayesinde bunu da öğrendim ki kaygı, mantıklı problem çözme yeteneğinin düşmanıdır. Ve panik, deneyimli terapistleri bile, terapötik bilgi yerine hayatta kalma refleksleri üzerinden harekete geçirmeye iter.

Beni kaygılandıran şeylerden diğer biri de patolojilerdi. Çünkü biz psikolojik danışmanlar daha nevrotik insanlarla çalışırız. Şizoid ya da paranoid gibi duygu durum bozukluklarına sahip olan patolojik vakalarla karşılaşırsam ne yapacağım düşüncesi beni oldukça ürkütüyordu. Fakat gerek derste öğrendiklerim gerekse bu rehber kitaptan çıkarımlarım, beni patoloji karşısında paniğe kapılmamanın tek etkili ilaç olduğunu öğretti. Bu patolojilerden kastım intihar etme eğilimleri, kendine zarar verme eğilimleri, cinsel ve fiziksel çocuk istismarı, travmatik deneyimlerin aktarımı, danışanların danışana karşı cinsel anlamda ilgi duyması ve tuhaf psikotik inançlardı.

Bu süreçte edindiğim kazanımlardan biri de danışanların her birine birer patolojik vaka olarak değil, onları birey olarak ele almamız gerektiğiydi. Sonuçta onların çeşitli sorunları olsa da onlar da bizler gibi hayatın akışına uyum sağlamaya çalışan insanlardır. Bu noktada patolojiyi teşhis ve tedavi etmeye çabalarken, her danışanınızın en az bir güçlü yönü olduğunu unutmayın. Çünkü bu güçlü yönler bizi tedaviye götürecek yolları açan kapıların anahtarlarıdır.

Terapinin ya da terapistin amacı mükemmel olmak değildir. Terapist olarak pek çok hata yapacak olmanız kaçınılmazdır. Bu yüzden mükemmel olmadığınızı kabul edin. Kontrol edebileceğiniz tek şey hatalarınızı nasıl ele alacağınız ve onların danışanınızın avantajına çevirip çevirmeyeceğinizdir. Çoğu hata terapötik ilişkiyi sona erdirmez; sürecin ve gelişimin bir parçası olur.

Karşımıza gelecek olan danışanların herkesin olduğu gibi kendi doğruları vardır. Bu doğrulardan onları vazgeçirmek hiç kolay değildir. Kendimizden yola çıkacak olursak bizim fikrimizle ters düşen bir düşünceyle karşılaştığımızda bile çeşitli dirençler gösteririz. Danışanlarınızın da kabul ettikleri doğrularına yanlış demek size bir şey katmayacaktır. Doğrulara yanlış demek tartışma ortamı yaratabilir bu da terapötik ilişkiyi zedeleyen şeylerden biridir. Sizin amacınız haklı olmak değil, danışanınızın sağlıklı bir psikolojiye doğru ilerlemesine yardım etmektir. İlgili, empatik ve erişilebilir olmak haklı olmaktan çok daha önemlidir.

Çoğumuz direncin yağmura yakalanmak gibi bir şey olduğunu düşünürüz. Yeterince beklersek yağmur gibi direncin de sona ereceğini, işe koyulacağımızı sanırız. Direnç dediğimiz şey danışanın terapist ile kurduğu iletişimin kaçınılmaz bir parçası, terapötik sürecin merkezi bir ögesidir. Aslında direnç derken kastettiğimiz şey erken dönem ilişkilerinden ya da travmatik deneyimlerden kalan örtülü anılardır.

Terapiye gitmek korkutucudur ve danışanın terapiye dair ikircikli duygular içerisinde olması normaldir. Randevu alma yahut danışan odasında beklemeyi bir kenara bırakın, danışan için terapiye başlama kararı bile sinir bozucudur. Burada kendimden örnek vermek gerekirse uzun zamandır aslında terapiye gitmem gerektiğini bilsem de kendimce ürettiğim haklı sebeplerim sonrasında bu süreç vazgeçmemle sonuçlanıyordu. Ama yaşadığım travma sonrasında ortaya çıkan travma sonrası stres bozukluğu, artan obsesyonlarım ve akut uyku problemlerim sonrasında pek başka çıkar yolu kalmadığını fark ettiğimde terapiye gitme kararı verdim.

Aikido metaforu. Aikido denge ve enerji prensipleri üzerine kurulmuş bir spor dalıdır. Temel felsefesi sana saldıran kişide akli dengesizlik hali vardır ve bu durumda yapılacak olan en iyi şey kendini kötülüklerden olabildiğince korumak, onun kötülüğünü de içselleştirmemek, karşılık vermemektir. Bu olay terapide de tam olarak böyle işlemektedir. Meslekte yeni bir terapist için en büyük risk danışanın direncini kişisel algılamak ve bu direnci kendi benliğinin ürünü olan bir enerji ile karşılamaktır. Direnç, danışanın ruhsal dengeye ulaşabilmek ve bütünlük kazanabilmek için yardıma ihtiyaç duyduğunun göstergesidir.

Fırtınada sakin bir liman: Terapist olmanın zorluğu

Terapist olma yolunda düşe kalka yürürken arkamıza dönüp baktığımızda oldukça yürüdüğümüzü görsek de önümüze döndüğümüzde alacağımız kilometreler, yol ayrımları, dağlar ve bayırlar karşılar bizi. Biz bu yolda yürürken yanımıza aldığımız bilgi birikim ve deneyimlerle bize sığınmayı bekleyen ve bizlerden yardım uman danışanlar vardır. Ve hayat bizi elbet bir yerde kesiştirecektir. Bu yolda yürümek, yollarda yaşayan bir eşkıyanın hayatı yaşanması kolay bir hayat değildir. Ama baharın getirdiği sevinç ve gökyüzünün muhteşemliği ile dolu bir hayattır.

Ne kadar çok şey öğrenmem gerektiğini anlamam için, çok şey öğrenmem gerekti.

                                                                                                               Stajyer Psikolojik Danışman Sena Özkale

Reklamlar

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: