Loading

                                                                  

   Nasıl ki tarihi olaylarda yaşanılan zaman ve o zamanın şartları dikkate alınarak yorumlar yapılıp değerlendiriliyorsa aynı şekilde yazar ve kitabı hakkında da bu tezin geçerli olduğunu düşünüyorum. Kitabın içeriği kadar yazarını da tanımak önemlidir. Karakoç 1933 yılında dünyaya geliyor. 30,40,50’li yıllar hepimizin bildiği üzere İslama kinin kusulduğu dönem ve bu dönemlerde insanlar İslamı unutmaya yüz tutmuşlardır. Sezai Karakoç bu dönemde ortaya çıkıp her zorluk ve engele rağmen “ Ey Müslüman ayaklan” “Seni öldürmeye gelen sende dirilsin” diyerek büyük yankı uyandırmıştır. Bu söz bizlere kitabın içeriği hakkında bilgi verip kitabın özeti olarak önümüze seriliyor. Müslüman gizli saklı dinini yaşamak yerine bağıra bağıra konuşayım da herkes ile birlikte devam edelim düşüncesinde devam etmiş ve tüm insanlığa çağrı yapmıştır.

İSLAM’IN DİRİLİŞİNDE AVRUPAN’IN DURUMU

“Rönesans’tan bu yana geçen beş yüz yıla ‘Avrupa Dönemi’ dense yeridir. Bu dönemde Asya, adeta bir ölüm dalgınlığındadır. Afrika ise yoktur. Osmanlı ise Avrupa’nın taşkınlığından, Asya’yı kurtarmaya çalışmıştır. Bu dönemde Avrupa, Afrika’nın gözünde bir büyücü, Asya’nın gözünde ise bir barbardan ibarettir.”

    Kitabın başında bizlere kıtaların durumlarını ve İslam’ın yaşadığı sıkıntıları belli başlı kesitlerle önümüze seriyor. Avrupa herkesi katlederek dünyanın merkezi olmuş herkesi katlederek. Avrupa için büyücü ve barbar tabiri tam yerinde olmuş devletlerin doğal kaynaklarını sömürmek yetmediği gibi düşünce ve dini değerlerine de el atmıştır. Batı hakikatini ve tüm medeniyetini kaybedip yalnız kendini var etmiştir.

    “Avrupa dışa dönük mizacı yüzünden bir melankoli yuvası olmamış, çember parçalayan bir çılgın gibi davranmıştır. Dışa dönüğün azabı, bir intihara doğru gelişirken, peşinden bütün bir dünyayı sürüklemek ister”

Avrupa burada oyun grubuna alınmamış dışlanmış bir çocuk gibi eğer ben oyunu oynayamıyorsam bu oyun oynanmayacak diyerek çember parçalayan çocuk misali. Batı uygarlığı kendi bidatinde başkasını esir alarak nihayetinde kendi esir kalacak, İslam Medeniyeti ise eserler bırakarak hatırlanacak haberi yok J

“Avrupa, gerçek bir ümanizmden yoksun olarak, kendisine her müsbet alanda öğretmenlik, yol açıcılık yapmış olan İslam Medeniyeti’ni bütün gücüyle inkara, yıkmağa, yok etmeye çalışmıştır.”

   İslam’ın hocasına bakış açısı “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum. (hz.Ali)” sözlerinin üzerine Avrupanın bu tutumu saygısızca oluyor. Öğretmen, kendisine emanet edilen çocukları “insan” olarak yetişebilmeleri için onları maddi manevi açıdan sevgi ile şekillendirir. Bu öğretmenlerin, birer sanatkar olduklarının göstergesidir. Sanatkara saygı göstermek yerine onları yok etmeye yeltenen bir Avrupa’dan bahsediliyor. İslam’ın ve Avrupa’nın farkı burada dahi kendini gösteriyor.

DÜŞÜNCE, İNANIŞ, SANAT VE AKSİYONDA DİRİLİŞ

    Düşüncede Diriliş; İnanışta Diriliş; Aksiyonda Diriliş. Başlıkları adı altında yazar bize islam halkının kendini bulmasını, ve hepsinden önce “İslam Aydını”nın gelmesini kendini bulmasını hedefliyor. Bunun içinde düşüncede dirilişin şart olduğunu öne sürüyor. Aç ayı oynamaz deyimi bunu cümleyi destekler nitelikte. Düşünmeyen insan ilerleyemez. Bir insan düşünmediği şeye inanamaz, inanmadığı şey için ise aksiyona girmez. Bu yüzden Müslüman düşünecek, inanacak inandığı şeye aksiyon üretecek. Sadece inanmak yeterli değildir, çünkü sadece inanmak aksiyon tüketir, reaksiyon üretir. İhtiyacımız olan reaksiyon değildir. Aksiyon için hem inanmak hem adanmak gerekir. Aksiyon olguların akışıdır. Düşüncede, inanışta, edebiyatta ve sanattaki diriliş şimdi bütünüyle akışı diriltecektir.  Burada kitapta da geçen şu cümleden bahsetmek istiyorum: Bedir bir tez, Uhud bir antitez, Hendek ise sentezdir. Bedir zaferi düşlemektir. Rabbe zafer için yürek ile sesleniştir. Uhud zaferi yaşamak, denemektir fakat zaferin kolay olamadığını bedelinin olduğunu görmektir aynı zamanda. Hendek ise bir şeyleri denemiş olan yenilginin soğuk nefesini içine çekmiş olanın zafer çığlığıdır. Hendek başarının kanlı canlı halidir.  İşte bu diyalektiğin bu serüvenin bu aksiyonun özetidir bu cümleler.

   Edebiyat Ve Sanatta Diriliş; Edebiyat ve daha geniş çerçeveden bakarsak sanat bir medeniyetin ruhu gibidir. Toplumun kültürünü yansıtan bilhassa o kültürü oluşturan en önemli unsurdur edebiyat, sanat, mimari eseridir. Bir toplumu uyandırmak istiyorsanız veyahut uyutmak istiyorsanız en etkili silahınız kaleminizdir. Daha geniş bir çerçeveden bakacak olursak mimari alanda da o zamanın camileri, medreseleri, sarayları vb. şeyler o dönemin yansımasıdır. Unutulmamalı ki bugün sanata giren her şey yarın hayata girecektir.

İSLAM’IN ÇAĞRISI

Sezai Karakoç; Yahudiye, Hrıstiyana, Afrikalılara, Tanrı tanımazlara kısacası İnsanlığa çağrı yapıyor. Silkelen, özüne dön, kendin ol diyerek sesleniyor. Her millete ayrı ayrı seslense de İslam’ın tek çağrısı var “ Deki Allah birdir” bizi ihlasa davet ediyor.

Tevhid dinî olan İslâm elbet bir gün tüm kıtalara ve bölgelere hükmedecektir. O güne kadar İslâm’a çağıranlara selam olsun.

Reklamlar

By NİHAL SOY

1999 Kahramanmaraş/Elbistan doğumlu. İstanbul üniversitesi önlisans çocuk gelişim mezunu. Kayseri Erciyes üniversitesi İlahiyat fakültesi 4.sınıf öğrencisi..

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: