Bugün ülkemizde yaşanan büyük felaket sonucu herkeste bir telaş başlamış durumda; bu telaşın adı kısacası ne oldu, neden oldu, nerede yanlış yaptık telaşı. İçimdeki Yalnızlığım adlı kitabımda özellikle bu felakete değindim. binaların ekili alanları özellikle seçilerek oralara yapıldığından bahsettim. ama bunun bir felaket olabileceğini defalarca köşe yazılarımda dahi belirttim.
NEDEN EKİLİ ALANLAR YERLEŞİM ALANLARINA TAHSİS EDİLMESİ SAKINCALI: aslında nedeni çok basit, ekili alanların tabanlarında su barındıran yumuşak zeminlerdir. eğer siz şuursuzluk edip bu alanları rant uğruna veya menfaat çıkar güderseniz ve bu yerleri yerleşim alanı olması için imara açarsanız sonuçlarına da katlanmak zorundasınız veya ileride doğacak felaketlerin müsebbibi siz olmuş olursunuz-ki bunun vebali ve suçu size aittir.
Onun için tarihte yapılan yerleşim alanlarına baktığınızda hep kayalık ve tepelik alanlar üzerine kurulduğuna tanıklık edersiniz. bugün Türkiye’nin deprem haritasına baktığımızda depreme dayanıklı bölge olarak İç Anadolu bariz bir şekilde göze çarpmaktadır. İnsanın aklına acaba Mustafa Kemal Atatürk bunun farkına varmış veya hissettiği için mi “ANAKARA” yı özellikle Başkent olarak seçti diye düşünmeden geçemiyor açıkçası. bugün baktığınızda kayalıklar üzerine yapılan binalar eğer depreme dayanıklı şekilde inşa edilmiş ve malzemeden çalınmamışsa kesinlikle yerel yönetimler ruhsat verirken bu durumu kesinlikle göz önünde tutması gerekli.
Benim şuan emekli olduğum kurumda yapı denetimi yapanlar tek adam üzerinden yürütülmediğine defalarca şahit oldum. Bu sadece güven için değil, aynı zamanda yapıda hatanın olup olmadığıyla ilgili çelişkiyi de ortadan kaldırıyordu. onun için diyorum ki! Yapı alanları sert kayalık yerlere tarih boyunca yapılırken teknolojinin en yüksek hatta ulaştığı yeni dünyanın Türk makamları ekili yumuşak ve tabanı ıslak olan tarım arazilerini imara açarak adeta deprem felaketi için çağrıda bulunmuşlardır.
Sırf rant ve kasalarını doldurmak için yapılan bu imarlaşma modeli yüzünden insanlar hayatlarını kaybederek ölüyorlar ne yazık ki. İnsan hayatının hiçe sayılarak yapılan bu binalara izin veren gerek geçmişte olsun gerekse yeni olsun hukuk önünde hesap vermeleri gerekiyor. Göz boyamak için süslenip püslenerek satışa çıkarılan bu evlerin aslında temelinden tutarak demiri ve çimentosunda hırsızlık yapılarak insanların canı ve kanı üzerinden kazanç sağlamaya çalışan bu kan emici vampirlerin ibretlik olması için hukuk önünde hesap vermelerini sağlayarak en yüksek yani tavandan ceza almaları sağlanmalı.
Kentsel dönüşüm adı altında yapılan binaların hiçbirini beğenmeyi bir tarafa bırakın güvenmek dahi düşündürücü. Yine iç-içe yapılmış birbirine bakan insanlara özel hayata dair hiçbir fikir vermeyen ve insan psikolojisi açısından sinirleri harap eden bir ucube sistem yapılmakta ne yazık ki. Gecekonduları müteahhit firmalarına yıktırılarak belli bir değerde ve bir veya iki daire karşılığında gecekondu sahiplerinin kimi tehditler yağdırarak ellerinden alınıp ranta kurban edildiler. Halbuki belediyelerin öncülüğünde insanların evlerini ellerinden alındıktan sonra bu insanları kiralık evlere yönelterek çarpık yapıların yapılmasına belediyelerin denetimsizliği neden olmuştur. Bu yeni (deprem) yapılarda da devam edecek. İnsanlar sanmasın ki yıkımlar sadece eski evlere mahsus bir durum