Ölümün sessiz ışığını gördüm gözlerinde, Düştü ellerin ellerimden. Kalakaldım, yoğruldum acının niceliğiyle. Gizin silsilesine bıraktım yaşları, Zaman zaten yoktu. Yağmurun ıslattığı gibi koktu toprak, Kıyamadım söylemeye sustum hayata. Kelimeler dökülüyor yollara, tutamıyorum. Şimşekler gibi yarıp geçiyor bulutlar gökdelenleri. Kaderin cilvesiyle sükutu ağıtlıyorum, Unutmaya koyuyorum tek tek bildiklerimi, Ölümün sessiz ışığı dökülüyor ellerine, yapamıyorum. Sonra karanlığın […]

Yalnızlığımızdan suskunluğumuza kimler girebilir çehremize? Hayat senaryo, kumların dibinde pranga benliğimizi saklayan. Geceden geceye kimler koşturabilir ömrüne? Zafer, bulguların nesnelliğindeki sessizlik, Sükutu sökmek kalplerden. Bir ant gibi şehri fethederken Acıları kavura kavura dökmek mezarlara. Başlangıçlar arasında mabetleri savurur rüzgar, Kaybolmaya yüz tutmuş iskele. Hangi acının merhemi ağdayla oturmuş dehlize? Kalemdir süngü, topraktan fırlayan mavi serinliklere. […]

Yalnızlığın gizleri dökülüyor dudaklarından. Sükut-u inmek merdivenlerden, Harflerle yazmak gibi bir batağın yırtıcı deliklerini surlara. Yağmurların soluğunu çekerek çocukluğa fidanlar bırakıyor en bitik yaşlarımız, Örüyor yaşları dizgin dizgin kurumuş toprak. Göklerin an derinliklerinde arıyoruz; suların keskin, kırılgan nefesini, Oysa gözlerde çekilmeyi bekleyen perdelerdeydi ıssızlığın izi, Onunla sustuğumuz, Onunla yok olduğumuz… Dökülürken tel tel kelimeler, bir […]