İnsanlar; bazı dönemlerinin kimi anlarında deniz kabuğundan yapılmış evine kavuştuğunu zanneden bir balık gibi hayallerinin ”yüzdüm yüzdüm, kuyruğuna geldim” evresine gelir. Bu evre; her şeyin yolunda gittiği, bin türlü uğraş verip yolun sonuna geldiğimizde sahip olduğumuz ”konfor alanı” diye adlandırdığımız dönemdir. Ancak, bu durum hayatımızın ilerleyen zamanlarında karşımıza bir aksilik çıkmayacağının garantisini veremez çünkü zamanın ilerlemesi sebebiyle başımıza gelecek olan olayların tahmin edilemezliği -birçok deney ile kanıtlanmış bilgiler gibi- gerçek ve kesindir.
Demem o ki; her şeyin yolunda gittiği, ”yüzdüm yüzdüm, kuyruğuna geldim” evresine gelen o insanın karşısına hiç beklemediği bir anda kolları birbirine dolanmış koca bir ahtapot, dikenleri devasa otlar yani -sizin de tahmin ettiğiniz üzere- birtakım aksilikler çıkabilir.
Bu evrede; balıklar deniz kabuğundan yapılmış evlerine kavuşamadıklarından dolayı kumun içine gömülür, insanlarsa hayalleri yıkıldığı için duvarlar örer ve bu duvarlara durmaksızın yeni bir tuğla eklendikçe içinde sıkışıp kalırlar.
Diğer bir taraftan, hayallerinin toz duman olduğunu düşünen bu insanlar; elinden tutup onları -ben bu anı daha önce yaşamıştım dedirten his tadında- yeniden hayallerine inandıracak birini umut ederken, tam da pes ettiği anda, tesadüfi biri elini uzattığı sırada, olayın akışına kendini bırakırken bu tesadüfi kişiye elini verip kolunu kaptırır.
Ama öyle bir an gelir ki sizi hayallerinize inandırıp yaşamı yeniden sevmenizi sağlayan bu insan; sonsuza dek, birdenbire, suyun dibindeki kuma gömülüp evine kavuşamayan balık gibi ortadan kaybolur ve kendi çapınızda örüp aşılmasına izin verdiğiniz o duvarlar, en dipsiz kuyuya dönüşür ve size ömrünüz son nefesini verene kadar ev sahipliği yapar.