Bir meçhul gibi bilinmezlik içimde.
Son kuruttuğum yapraklarda dökülmüş gibi;
Nereye baksam hüzün,
Nereye baksam özlem,
Yola düşeli ne kadar oldu ki;
Yolların bulantısı sinmiş yüzüme.
Engin bir dere gibi ağlamış gözlerim.
Bu hasret nereye?
Bu özgürlük çağı nerede?
Veda vaktiyse ağaçları sulamalı.
Yarına güç yeter mi?
Geçmişe ömür biçilir mi?
İnsan değil mi ;
Geçmişi bir gömlek gibi üzerinde taşıyan.
Yarına meyli olmadan,
Bugüne varamadan,
Belirsizliğin yol tuttuğu yerde;
Düzenli yaşamak imkansızlık ihtimalinde,
Kendi gerçeğinin ihtilalinde,
Henüz varolmanın deminden geçmeyen…
İnsan bu ya:
Doğmadan sonu ölüme çıkan,
Cevaplarına sevdayı koymayan,
Meçhulü içinde barındırıp mütemadiyen gerçeği arayan…
Veda vaktiyse çiçekleri toprağına kavuşturmalı.
Vedalaşan sadece beşer olmalı.
İlginç gelecek bugün ya da bir gün gelecek;
Damarlarımızda renkli çiçekler dolaşacak.
Ceplerimiz gül kokacak.
Hiçbir madeni can yakmayacak, can almayacak.
Mutluluklarımıza, umutlarımıza gönül koyulmayacak.
Ve hiçbir hikâyede mavi eksik kalmayacak.
Hiçbir romanda yağmur heyecanı öksüz bırakılmayacak.
Ve bir gün sarı paltolu genç içindeki güneşi salacak.
Ellerindeki yağmurları bırakacak toprağa.
Çağın kurtuluşuna bir nokta olacak.
Nokta başlangıcın müjdesi.
Vakit tamam olunca;
Saçlarımız karla oynayacak.
Gelecek içinde kaygı barındırmayacak.
Ütopya değil.
Meçhul değil.
Efsane değil.
Destan değil.
Masal değil.
Gerçeğin yanılgıdan ayrılışı olacak…
Fatmanur Nartekin C☆