Leyla, mahallede “meraklı” diye anılırdı, çünkü mahalledeki herkesin hayatını merak eder, onu alakadar etmeyen meselelere burnunu sokardı. Olmaması gereken her yerde bulunurdu ve her konuda bir fikri vardı.
Günlerden bir gün Leyla, bir komşusuna kahve içmeye gitti. İki dost kahvelerini içiyor, muhabbet ediyorlardı. Leyla dedikodu almaya çalışıyordu, fakat komşusu ona istediğini vermiyordu. Onlar böyle muhabbet ederken kapı çaldı. Komşu hemen ayağa kalkıp kapıya bakmaya gitti. Bizim Leyla da merkına yenik düşüp gizlice odanın kapısının ardından kimin geldiğine baktı. Gelen komşusunun kocasıydı. Kadın, kocasını kovmaya çalışıyordu. Şöyle diyordu: “Leyla evde. Sen biraz dışarıda dolan. O gidince ben sana haber veririm.” Adam sinirlenmişti. Şöyle cevap verdi: “Ne bu canım? Kadın her gün bizde. Ben ne zaman evime rahat rahat gireceğim?” Kadın, kocasını sakinleştirmeye çalışıyordu. Leyla ise duyduklarına çok bozulmuştu. Neredeyse ağlayacaktı. Hemen eşyalarını aldı ve her şey için komşusunu teşekkür edip oradan ayrıldı. O günden sonra eski Leyla’dan eser kalmadı. Bir daha kimsenin hayatına karışmadı. O gün boyunun ölçüsünü almıştı.
Aradan birkaç gün geçti. Komşusu, Leyla’nın her şeyi duyduğunu, bu yüzden bu kadar insanlardan uzaklaştığını anlamıştı. Kendini suçlu hissediyordu ve dostunu kaybettiği için üzülüyordu. Bunu düzeltmek için Leyla’nın evine gitti. Leyla, ona bir çay ikram etti. Çayından bir yudum aldı kadın ve konuşmaya başladı: “O gün kocamla konuştuğum her şeyi duyduğunu biliyorum, ama inan ben onun gibi düşünmüyorum. Seni çok seviyorum. Lütfen eşimin düşünceleri yüzünden beni suçlama. Bitsin bu dargınlık.” Leyla, komşusunun sözlerine kalpten inanmıştı. Olayı uzatmadı. “Ben de seni çok seviyorum,” diyerek sarıldı komşusuna. Sonra da ekledi: “Kocan haksız sayılmaz. Karışmamam gereken her şeye karışıyorum. Hem sizi orada dinlemem de hiç hoş değildi. Özür dilerim. Bir daha eskisi gibi olmayacağım.” O günden sonra iki kadının dostluğu daha da arttı.