Loading

Temelde  Güneş Sisteminden hatta yıldızlardan uzak hatta galaksilerden kaynaklanan, yüksek enerjili bir parçacık yağmurudur. Dünyamız uzaydan gelen  bu yüksek enerjili parçacıklarla sürekli olarak bombardıman edilmektedir. Atmosfere ulaşanların büyük bir çoğunluğu protonlardır. Güneşin aktiflik durumuna, yerin manyetik alanına ve yerküreden yüksekliğe bağlı olarak kozmik ışınların yoğunluğu değişir. Protonlar  pozitif elektrik yüklü parçacık olduklarından atmosfere ulaştıklarında dünyanın manyetik alanının etkisine girerler. Bu nedenle kozmik ışın yoğunluğu ekvatordan kutuplara gidildikçe artar.

Işınların büyük bir kısmı dünya atmosferinden geçmeye çalışırken tutulurlar. Yani atmosferimiz kısmi olarak  radyasyonun bir kısmını bırakır. Bu nedenle, deniz seviyesine yaklaştıkça kozmik ışınların yoğunluğu dolayısıyla doz miktarı da azalır. UNSCEAR tarafından yapılan hesaplamalara göre, kozmik ışınlardan kaynaklanan yer seviyesindeki yıllık etkin doz enlem ve  yükseklikle değişse de 0,4 mSv civarındadır.

İnsanların büyük çoğunluğu rakımı düşük bölgelerde yaşadıkları için kozmik radyasyon nedeni ile maruz kaldıkları dozlarda fazla farklılıklar gözlenmez. Bununla birlikte dünyada önemli sayılabilecek yoğunlukta nüfus barındıran yerleşim bölgelerinde yaşayan insanların aldıkları yıllık dozlar ( örneğin And Dağlarındaki Quito ve La Paz, Himayalardaki Lhasa) deniz seviyesinde yaşayan insanlara oranla birkaç kat daha fazla olabilir. Örneğin La Paz’da bu rakam küresel ortalamanın 5 katıdır.

Uçuş yüksekliğindeki kozmik ışın yoğunluğu yer seviyesine oranla daha fazla olduğundan,uçakla yapılan seyahatlerde yer seviyelerine göre daha fazla kozmik ışına maruz kalınır. Uçuşlarda alınan radyasyon dozu uçuş sürelerine, rotasına ve yüksekliğine bağlı olarak değişir.

Yüksek enerjili kozmik ışınlara ait nötronlar ve protonlar atmosferin alt tabakalarına kadar uzanarak bu bölgelerde de atmosferde bulunan elementlerle etkileşerek çeşitli radyoizotoplar (trityum,     karbon-14, berilyum-7,sodyum-22) oluşturabilmektedir. Atmosferik şartlara bağlı olarak yeryüzüne inen bu radyoizotoplar, gerek solunum gerekse de besinler yolu ile iç ışınlanmaya neden olurlar. İç ışınlama, radyoizotopların solunum ve sindirim yolu ile alınmasından kaynaklanır. Dış ışınlanma ise yeryüzündeki izotopların yaydığı gama ışınları nedeniyle tüm vücudumuz dış kaynaklı radyasyona maruz kalır.

 Özellikle granit gibi volkanik kayalarda, fosfat kayalarda, tortularda yüksek radyoaktivite bulunabilmektedir.Yapı malzemeleri taş ve topraktan üretildikleri için düşük oranda da olsa radyoaktivite içerebilirler.Böylece insanlar konutları dışında olduğu gibi,bina içinde de radyasyona maruz kalırlar. Yaşanılan bölgenin jeolojik özellikleri yanında, binada kullanılan yapı malzemeleri alınan radyasyon dozunu etkilemektedir.

Yüksek radyoaktiviteye maruz kalma radyasyon hastalığına neden olur ve mide bulantısı, yorgunluk, kusma, ishal, saç dökülmesi, kan kaybı, ağız ve boğazda yaralar, iltihaplar ve enerji kaybı gibi belirtilere neden olur.Tüm vücudun radyasyona maruz kalmasından 5-10 dakika içerisinde ilk belirtiler ortaya çıkar. Çoğu vakada ölüm 2 hafta içerisinde gelir. Geç etkileri de mevcuttur. 4 yıl sonra tiroid kanserine yakalanabilirsiniz.Tabi bu radyasyona maruz kalma aşırı dozda olursa hastalığa evrilir.

Bu nedenle, iç radyasyon tehlikesinden korunmak için; ortamın, giysilerin ve cildin radyoaktif madde ile bulaşmasını, radyoaktif maddenin yiyecek ve solunum yoluyla vücuda girmesini önleyici önlemler alınması gereklidir. Bu önlemler arasında  özel solunum cihazlarının kullanılması,  tam yüz maske ve filtrelerinin kullanılması, koruyucu elbiseler giyilmesi,  imkan olmaması durumunda mendil, havlu vb. ile solunum yollarının kapatılması,  kirlenen bölgedeki gıda ve suların tüketilmemesi sayılabilir.

Kozmik ve güneş ışınlarından korunmak için  güneş kremi sürerek cilt kanserinin önüne geçebilirsiniz.

Yazan: Meltem Arca

Reklamlar

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: