Çay doldurmak için mutfağa gittim. Geri döndüğümde gizlice balkona aldığı sokak kedisine şöyle dediğini duydum, “Yeni bir dünya bul bize, geri kalan herkes burada kalsın.” Kediyle ilgilenmediği zaman yıldızları izliyordu. Bilen bilir yıldızlar, yalnızların baktığı ortak olan tek yerdir. Yıldız demişken yıldızlardan biri sürü vardır, ama her yıldız kendine özgüdür. Onları değerli yapan sayıları değil, var olmalarıdır. Parlayan her yıldız bize güzelliği hatırlatır. Secde ettiğimiz Rabbi’mizin büyüklüğünü hatırlatır. Çoğumuz farklı dualara, elimizi açıp gökyüzüne bakarak ‘amin’ diyoruz. Bazen de bir bakmışız aynı duaya ‘amin’ demişiz. İşte o zaman anlıyoruz ki biz hepimiz aynı yolun yolcusuyuz. Düşmanlık beslemenin ne lüzumu var? Fazla düşünceli gözükmemek için televizyonu açıyorum. Balkondakinin en sevdiği dizi başlamış. Hissediyorum, bu yaptığım aramızdaki gerginliği azaltacaktı. Tam o sırada diziye reklam girmişti. Sanki evren bize mesaj vermişti: “Daha zamanı var.” Eminim kediye benden daha çok sevgi göstermişti. Onunla daha çok ilgilenmiş, onu daha çok sevmişti. Sabah serinliğinde birbirimizi seviyoruz, akşam rüzgarıyla aramıza mesafeler giriyor. Burada ayrılık yok, birliktelik yok. İki arada bir derede kalmışlık var. Sezen Aksu’nun dediği gibi: “Ne seninle ne de sensiz…” Yaşadığımız bu gerçekliğin zemininde kimseyle ilgilenemiyorum. Beslediğim öfke biraz da bundan sanırım. Ne içeride ne dışarıda ne hissettiğimin, ne düşündüğümün bir önemi yok. Kim için çabaladığımın, bu çabanın ne kadar süreceğinin önemi yok. Önce savaşla araya düşmanlık soktular. Sonra hastalıkla… Kim bilir daha neler sokacaklar aramıza, dünyayla insan arasına… Kim bilir ne derdi vardı da kediyle dertleşiyordu. Ben vardım oysa. Neden ben değil de kedi? Kedi onu anlamıyordur bile… Biz değil miydik iyi günde kötü günde diye söz veren? Nerede kaldı o söz? Kim bilir hangi diyarda dolaşıyor benden habersiz? Ne dileklerde bulunuyor Yaratıcısından? Belki de zamanında gökyüzüne uçurduğu balonundan bahsediyordur. Bazen, “Acaba haklı mı?” Diye düşünüyorum. Haklı olsa ne çıkar beni gerçekten sevmedikten sonra. Hayatının bir parçası yapmayıp dertlerini gizledikten sonra o haklı olsa ne, ben haklı olsam ne? Affetmeyi düşünüyorum. Ben affetsem o beni affeder mi? “Tekrar başlayalım.” Desem kabul eder mi? Yine ilk günkü gibi sever mi beni? Eskisi gibi en yakınım olur mu? Bir çay da ona doldurup yanına gittim. Beni görünce ürktü. biraz. Kediyi gördüğümü görmenin verdiği mahcubiyetle, saçlarını kulaklarının arkasına götürdü. Kem küm etti önce. Sonra hiçbir şey olmamış gibi çayı aldı, teşekkür etti ve içeri geçti. Sanki bir kelime etsem televizyonda en sevdiğimiz şarkı çalacak her şey eskiye dönecekti. Hiçbir zaman tatmadığım bir umut vardı içimde. Kavuşmak değildi, ayrılık değildi. Sanki ilk defa aynı taraftaydık. Sanki ilk defa aynı yere bakıyorduk: Gökyüzüne…