Güven sözcüğü çok geniş kapsamlı kavramdır. Günlük yaşantımızda daha çok karşılıklı ilişkilerde (aile , evlilik ilişkilerinde, arkadaşlık-dostluk ilişkilerinde, sevgili ilişkilerinde, meslek alanlarında, Alışveriş yaparken mağazanın güvenilir olup olmadığı gibi) kullanmaktayız. Kelime anlamı “korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat “ olduğu halde kaçımız koşulsuz bu duyguyu yaşayabiliyoruz. Bireyselleşmenin arttığı toplumlarda birlik beraberliği önemsemeyen, güvensiz insanlar ortaya çıkar. Bu durum yavaş yavaş bencilliği artırır. Bencilleşmiş, saygıdan yoksun toplumların güveni kurabilmeleri zorlaşır. Kişinin kendine olan öz güvenini artıramadığı gibi tam tersine güvensizlik artar.
Karşılıklı iki dost oturup sohbet ederken birisi çok bencil birisi daha uysal daha uyumludur. Böylece dostluklar biter çünkü kendine ve dostluğuna güveni yoktur. Güvensizlik oldukça yalnızlığı tercih ediliyor. Bu durumun iyileşmesi için önce kişi kendine güvenmelidir.
Örneğin;
Kişinin kendine olan güveninin sağlamasını için kendini geliştirerek hobileriyle yapacağı işlerde daha huzurlu hissederek ve sorumluluk alarak topluma kendini kabul ettirerek, insanları tanımaya ve anlamaya çalışmak güzel bir başlangıç yapabilir. Başarmak güveni en güzel tesis eden duygudur. Başardıkça ve başarısını insanlar tarafından takdir ediliyorsa kendine olan öz güveni artar.
Güven arttıkça topluma yayılır ve belki de bencillik bir nebze olsun azalır. Dolayısıyla topluma örnek olacak bireyler çoğaldıkça ilişkiler de sağlam temellere oturmaya başlar. Aksi takdirde zaten sağlam başlamayan bir ilişki başlamadan bitmiş sayılır.
‘’Güven duygusu kuşkusuzdur.
Bu güveni sağlamak istiyoruz ama sağlayamıyoruz.
Ne kadar güvensek de şüphe duygusu oluşuyor içimizde.
Güvenmek ve sevmek aynı şeyler değildir.
Bir insanı uğruna ölebilecek kadar çok seversin ama ona karşı güvenin sonsuz olamaz.
Keşke sevebildiğimiz kadar güvenebilsek…’’