Dünya tarihinde bazı önemli anlar vardır ki, bir milletin ve ülkenin kaderini değiştiren yönde adımlar atılmasına neden olur. İşte, bu önemli anlardan biri de 28 Haziran 1914 tarihinde Avusturya-Macaristan veliahdı Arşidük Ferdinand ile karısının, bir seyahat nedeniyle bulundukları Saray Bosna’da Sırp istihbarat örgütünce öldürülmesi olayıdır.
Bu olay dünyada büyük bir kaos yaratarak, I. Dünya Savaşı’nın ortaya çıkmasına ön ayak olmuştur. Bu süreçte Osmanlı Devleti safını İttifak devletlerinden yana kullanarak, İtilaf devletlerine karşı dokuz farklı cephede harp etmiştir. İttifak devletlerinde yaşanan siyasi ve askeri başarısızlıklar, Osmanlı Devleti’nin Mondros Ateşkes Anlaşması’nı imzalamak zorunda bırakmıştır (Kaynak: Doç. Dr. Yusuf Tekin – Prof. Dr. M. Çağatay Okutan, Türk Siyasal Hayatı, Orion Kitapevi, Kızılay/Ankara, s. 44-65. bkz.).
Bu yıllarda Osmanlı Devleti, diğer bölgelerdeki tüm subaylarını İstanbul’a çağırır. Bunların arasında rütbeli biri daha vardır; Mustafa Kemal Paşa. Aynı günlerde yaşanan işgal girişimleri, Mustafa Kemal Paşa’nın; ‘‘Geldikleri gibi giderler.’’ sözünü kurdurtmuştur. Keza o tarihlerde Paşa Anadolu’ya geçmenin yolunu aramaktaydı. Bunun da en büyük sebebi, işgal girişimlerine karşı Anadolu halkını ayaklandırmaktı. Filhakika Paşa’nın aradığı fırsat ayağına gelmişti. Karadeniz’deki Pontus Rum çetelerinin Müslüman halka saldırı yapması sonucunda Mustafa Kemal Paşa’ya 3. Ordu Müfettişliği vazifesi verilir.
Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919 tarihinde geldiği Samsun’a sadece müfettişlik vazifesi için gelmemişti. Hayalini gerçekleştirebilmek için de gelmişti. Yani Anadolu halkını ayaklandırabilmek. Bunun içinde Havza Genelgesi gibi Amasya Tamimi gibi birçok çalışmada aktif rol oynadı.
Mustafa Kemal Paşa’nın bu sefer ki güzergâhı, Amasya’dan hareketle Sivas üzerinden Erzurum’a varmasıdır. 3 Temmuz 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa, Erzurum’a gelir. Kendisi hatıralarında; ‘‘Benim Erzurum’a gelişim, bütün milletin ateşten bir çember içine alınmış olduğu bir zamana tesadüf etti. Bütün millet bu çemberin içinden nasıl çıkılacağını düşünmekte idi…’’ diye aktarır. Paşa, Ilıca önlerinde Erzurumlular tarafından coşkun bir şekilde karşılandığı zaman, Çukurova’da muhacir olarak bulunup Erzurum’a dönen ihtiyar Mevlüt Ağa ile aralarında geçen konuşma, bu ateşten çember içinden mutlaka çıkılması gerektiği fikrini Paşa’ya daha da perçinler. İhtiyar, fakat dinç Mevlüt Ağa’ya Mustafa Kemal Paşa sorar:
‘‘– Çukurova gibi verimli bir memleketten niye döndün? Yoksa geçinemedin mi?’’
Mevlüt Ağa derhal Paşa’ya cevap verir;
‘‘– Hayır, Paşam. Geçimimiz çok rahattı. Son günlerde işittim ki İstanbul’daki ırzıkırıklar, bizim Erzurum’u Ermenilere verecekmiş. Geldim ki göreyim, bu namertler kimin malını kime veriyorlar?’’
Bu sözle, milletle beraber millet için çalışmak üzere Erzurum’a gelen Mustafa Kemal Paşa’yı çok duygulandırmış, vatan sevgisini ifade eden bu sözler üzerine gözleri yaşarmıştır. Mustafa Kemal Paşa etrafındakilere döner ve der ki;
‘‘– Bu milletle neler yapılmaz…’’
Erzurum Kongresi’nin Hazırlıkları
Milli Mücadele’ye bayrak olan bir kongrenin Erzurum’da toplanışı bir tesadüfün eseri değildir. Unutulmamalıdır ki, Mondros Mütarekesi’nden sonra Müdafaa şuurunun en keskin bir şekilde meydana çıktığı bölgelerden biri Erzurum idi. Zira asırlarca şehit kanıyla sulanmış Erzurum topraklarını da içine almak üzere, – mütareke hükümlerine göre- bir Ermenistan kurulması isteniyordu. Bu durum, bölgedeki milli birlik ve mukavemet şuurunu daha da artırdı. Keza, Kongre’ye Doğu Karadeniz il ve kasabalarını temsil etmek üzere 17 delege ile iştirak eden Trabzon’da da Pontus tehlikesi vardı. Bölge Rumları Mondros Mütarekesi’nden faydalanarak Doğu Karadeniz şehirlerini içine alan bir Pontus Rum Devleti kurma hayali içindeydiler. Bu bakımdan Doğu Anadolu şehirleri ile tehlike müşterekti.
Kongre’nin Erzurum’da toplanmasının ikinci bir sebebi, Erzurum galip devletlerin ellerinin en güç yetişeceği bir vatan bölgesi idi. Üçüncü ve diğer önemli sebep, memleketin diğer bölgelerindeki ordu birliklerinde büyük ölçüde terhis yapılmasına rağmen, buradaki kolorduda terhis henüz yapılmamış idi. XV. Kolordu her bakımdan gücünü ve otoritesini muhafaza ediyordu ve başında da Milli Mücadele’yi destekleyen bir kumandan, Kâzım Karabekir bulunuyordu. Ayrıca bu bölgede çok silah ve cephane vardı. Önemli silah depolarından bir kısmı burada idi. Onun içindir ki, silah ve cephanenin İstanbul’a naklini teminle görevli İngiliz Yarbayı Rawlinson Erzurum’da idi.
İşte, bu şartların oluşturduğu hava içinde gerçekleştirilen Erzurum Kongresi, Vilâyeti-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Erzurum şubesi ile Trabzon Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti’nin müştereken hazırladığı bir kongredir. O günkü mülkî taksimatta Trabzon’un kapsadığı Doğu Karadeniz il ve ilçelerinden 17, Erzurum’un kapsadığı il ve ilçelerden 25, Sivas’ın kapsadığı il ve ilçelerden 14, Bitlis’ten 4 ve Van’da 2 delegenin iştirakiyle toplam 62 üye ile toplanmıştır. Bugünkü idari taksimat göz önüne alındığı takdirde 30’a yakın Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz illerini ve bunların ilçelerini kapsamaktadır. Elazığ, Diyarbakır ve Mardin illerinden seçilen üyeler valilik baskısı nedeniyle yola çıkmaktan alıkonulmuşlar, dolayısıyla kongreye iştirak edememişlerdir.
Tarihi bir gerçek olarak belirtmek gerekir ki, Kongre üyelerinin vilâyetlerce gerek seçiminde, gerekse seçilenlerin Kongre’ye gönderilmesinde büyük güçlükler çıkarılıyordu. Mülkî âmirlerin büyük kısmı, İstanbul Hükümeti’nin baskısı ile delegeleri korkutuyorlar, yola çıkmalarını engelliyorlar, hatta bazı vilâyetler kesin olarak delege göndermemekte direniyorlardı. Bu sebeple Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Erzurum şubesinin gayretleri yanında Mustafa Kemal Paşa tarafından da ciddi teşebbüslerde bulunmak icap etti. Vilayetlerin her birine açık telgraflar gönderilmekle beraber, bir taraftan da şifreli telgraflarla valilere, komutanlara gerektiği şekilde tebligatta bulunuldu. Nihayet yeteri kadar temsilci getirtilip Kongre’yi toplamaya muvaffak oldu.
Memleketin o günkü şartlarında Saray ve İstanbul Hükümeti’nden korku sebebiyle Kongre’de resim çektirilmekten bile çekinilmiştir. Kongre’ye iştirak eden hatırat sahipleri bunu açıkça belirtmektedir. Bu sebeple Erzurum Kongresi’nin bugün elimizde bir resmi yoktur.
Mustafa Kemal Paşa’nın Sine-i Millete Dönme Kararı
Erzurum’a n 5 gün sonra, 8/9 Temmuz 1919’da Atatürk ‘‘Sine-i millete bir ferd-i mücahit olarak çalışmak üzere’’ çok sevdiği askerlik mesleğinden ve görevinden istifa eder. Artık bir millet ferdi olarak, milletten kuvvet, kudret ve ilham alarak tarihî vazifesine devam edecektir. Mustafa Kemal Paşa, askerlikten istifasını takiben umumî arzu üzerine Vilâyet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Erzurum şubesinin Heyet-i Faale başkanlığına getirilir. Cemiyet, o günlerde daha evvelce alınan bir karar gereğince doğu illerini kapsayan bir kongrenin hazırlıkları içindedir. Mustafa Kemal’in Heyet-i Faale reisi olarak bu kongreye iştiraki mümkündür. Fakat o, özellikle Erzurum’dan üye olarak kongreye iştirak etmek ister. Ne çare ki Erzurum üyeleri evvelce seçilmiş bulunmaktadır. Buna da bir çözüm aranır ve bulunur. Erzurum’un iki değerli evlâdı Kâzım Yurdalan ve Cevat Dursunoğlu, Erzurum üyeliğinden istifa etmek suretiyle yerlerini Mustafa Kemal ve Rauf Bey’e bırakırlar. Bu suretle Mustafa Kemal Paşa’nın Kongre’ye girişi meşruluk kazanır.
Kongre’nin Açılışı ve Mustafa Kemal Paşa’nın Kongre Başkanlığı’na Seçilmesi
Erzurum Kongresi, 23 Temmuz 1919’da tek katlı bir ilkokul salonunda, 62 delegenin iştirakiyle toplanmıştı. Kongre, bir kurucu meclis gibi çalışarak 14 gün devam etti ve 7 Ağustos 1919 günü bir beyanname yayınlayarak çalışmalarına son verdi. Kongreyi geçici başkan olarak Erzurum delegelerinden Hoca Raif Efendi açmış, delegelerin ismi okunarak yoklaması yapıldıktan sonra başkanlık seçimine geçilmiştir. Yapılan oylamada Mustafa Kemal Paşa oy çokluğu ile başkan seçilmiştir.
Erzurum Kongresi’nin toplanışı ve çalışmalarına başlamasıyla İstanbul’da Saray ve Hükümet tarafından – Anadolu’da yükselen bu kurtuluş sesini boğmak için- yoğun bir faaliyet başladı. Ajanslarla Mustafa Kemal’in devlete başkaldıran bir asi olduğu, Erzurum Kongresi’nin kanunsuz toplandığı ilân edildi. Mustafa Kemal’in tevkif için her türlü tedbire başvuruldu. İstanbul Hükümeti, Erzurum Kongresi’nin dağılmasını, Kongre’ye katılanların yakalanarak İstanbul Divan-ı Harbi’ne sevklerini emretti ise de, millet fertlerini saran o zamanki millî hava içinde hiçbir makam bu emri yerine getirmeye teşebbüs edemedi.
İşte, bu derece güç şartlar içinde gerçek bir vatan aşkıyla her türlü tehlikeyi göze alarak toplanan Erzurum Kongresi, Türk tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Türk Kurtuluş Savaşı’nın ilk temelleri bu Kongre’de atılmış, alınan tarihi kararlar Milli Mücadele’nin temel kurallarını oluşturmuştur.
Erzurum Kongresi Beyannamesi ve Kararları
Erzurum Kongresi kararları şu şekilde özetlenebilir:
1- Doğu illeri ile Trabzon ve Canik sancağı hiçbir sebep ve bahane ile Osmanlı topluluğundan ayrılması mümkün olmayan bir bütündür. Bu demekti ki ne doğu illeri Ermenistan sevdasıyla, ne Karadeniz illeri Pontus hülyasıyla ana vatandan ayrılamayacaktır. Bu karar, vatanı ve milleti bölmek isteyenlere karşı ilk esaslı ihtardı.
2- Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı, millet birlik olarak kendisini müdafaa ve mukavemet edecektir.
Bu madde ile milletin, her türlü işgal ve müdahaleyi kat’î olarak reddettiği, birlik halinde direneceği bildiriliyordu. Vatan topraklarına yönelik hiçbir işgal ve müdahale, karşılıksız kalmayacaktı. Millet işgal ve istilâyı birlik halinde püskürtmeye kararlıydı.
3- Vatanın ve istikbâlin muhafaza ve teminine İstanbul Hükümeti muktedir olmadığı takdirde, gayeyi temin için Anadolu’da geçici bir hükümet kurulacaktır.
İstanbul Hükümeti’nin hali ve tutumu belliydi; acz içindeydi. Memleketi Mondros Mütarekesi ile kayıtsız şartsız galip devletlere teslim etmişti. Memleketi uçurumun kenarından ancak ve ancak millî iradeye dayanan bir hükümet kurtarabilirdi. Bu mutlaka gerçekleştirilecekti. Esasen Erzurum Kongresi bu amaca yönelik ilk adımdı.
4- Kuvayi Milliye’yi âmil ve irade-i millîye’yi hâkim kılmak esastır. Kuvayi Milliye’den kast edilen millî kuvvetler, milletin bağrından çıkacak millî bir ordu idi. Bu ordu, milletin kutsal gayesi uğrunda, milletin arzu ve eğilimleri istikametinde mutlaka zafere ulaşacaktı. Millî iradeyi hâkim kılmak, aynı zamanda demokratik bir esastı. Bu esasta Cumhuriyet rejiminin ilk kıvılcımlarını sezmemek mümkün değildir.
5- Hıristiyan azınlıklar yer yer siyasî hâkimiyet ve sosyal dengemizi bozan imtiyazlar verilemez.
Memleketteki azınlıklar yer yer siyasî hâkimiyet davasına kalkmıştı. Memleket bütünlüğünü bozucu, vatanı parçalayıcı bu gibi davranışlara imkân verilmeyecekti. Azınlıklara sosyal dengemizi bozan iktisadî, adlî ve kültürel – her ne çeşit olursa olsun- ayrıcalıklar ve üstünlükler tanınmayacaktı.
6- Manda ve himaye kabul olunamaz.
Türk Milleti her şeyi göze alarak istiklali için silaha sarılmıştı. Hiç kimseden lütuf ve yardım beklemiyordu; yabancı devletlerden merhamet istemiyordu. Her en pahasına olursa olsun istiklal mutlaka gerçekleşecekti. Parola ‘‘Ya istiklâl ya ölüm’’.
7- Milli Meclis’in derhal toplanmasına ve hükümet işlerinin meclisin denetimi altında yürütülmesine çalışılacaktır.
İtilâf Devletleri’nin baskısı ve Padişah fermanı ile kapatılmış Millet Meclisi derhal toplanmalı, hükümetin millet ve memleketin mukadderatı ile ilgili vereceği her türlü karar, böyle bir meclisin denetiminden geçirilmeliydi. Hükümet kararları ancak bu şekilde meşruluk kazanacaktı.
8- Milletimiz insanî ve asrî gayeleri tebcil, sınaî ve iktisadî hal ve ihtiyacımızı takdir eder.
Bu cümle ile Türk Milleti’nin yeniliklere açık ruhu belirtiliyordu. Denilmek isteniyordu ki, Türk Milleti insanî ve medenî amaçların değerini bilen ve kavrayan bir millettir. Nitekim Atatürk, milletin çehresini değiştiren büyük inkılâplara başladığı zaman ‘‘Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların gayesi, milletimizi her bakımdan medenî bir toplum haline getirmektir, inkılâplarımızın temel kuralı budur’’ diyecektir. ‘‘Milletimizin fennî, sınaî ve iktisadî hal ve ihtiyacımızı takdir eder’’ ifadesinde de, harap bir memleketi bayındır hale getirmek amacıyla gelecekteki kalkınma hamlelerine işaret edilmekte idi.
Erzurum Kongresi’nin Sonuçları ve Milli Mücadele İçindeki Yeri ve Önemi
Erzurum Kongresi memleketin bütününü ilgilendiren bu tarihî kararıyla bölgesel bir kongre olmaktan çıkmış, kendisinden sonra gelişecek tüm olayları büyük ölçüde etkilemiştir. Zira Sivas Kongresi kararları, Erzurum Kongresi kararlarına dayanır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin toplanış ve açılış gerekçesi Erzurum Kongresi kararlarına oturtulmuştur. Mudanya ve Lozan Anlaşmalarının bağımsızlığı savunan ruhu, ihamını Erzurum Kongresi kararlarından alır. Cumhuriyet rejiminin ruhu, irade-i milliyeyi hâkim kılmak esasında yatar. Ve nihayet ‘‘Milletimiz insanî ve asrî gayeleri tebcil eder’’ cümlesiyle, Atatürk inkılâplarının ilk kıvılcımları Erzurum Kongresi’nde parıldar.
Sonuçları bakımından bu derece önem taşıyan Erzurum Kongresi için Mustafa Kemal Paşa, kapanış konuşmasında ‘‘Tarih bu kongremizi şüphesiz ender ve büyük bir eser olarak kaydedecektir’’ der.
Erzurum Kongresi’ni takiben Mustafa Kemal Paşa’nın amacı, en kısa zamanda Anadolu’da millet temsilcilerinden oluşan bir meclis toplamak ve bu meclisin kuracağı hükümet ile Milli Mücadele’yi bir merkezden idare etmek idi. Bu sebepledir ki, doğu illetinin mukadderatı için toplanan Erzurum Kongresi’ni –gayesini daha da genişleterek- bu amaca yöneltmek istedi. Bu düşünceyledir ki, Erzurum Kongresi’ni Sivas Kongresi’ne bağlayarak Milli Mücadele’ye memleket yüzeyinde genişlik kazandırdı.
Erzurum Kongresi’nden kısa bir süre sonra Batı Anadolu’da yeni bir kongre toplandı. 16 Ağustos’tan 25 Ağustos 1919’a kadar süren bu kongrede Balıkesir ve Erzurum Kongresi’nin sonuçları tartışıldı ve ölünceye kadar Yunanlılarla savaşma kararı alındı. Bunun içinde silahlanma ve askere alma işlemleri ve gerekirse Antlaşma Devletleri’nden yardım alınması konusu görüşüldü ve karara bağlandı.
Sivas Kongresi’nin Hazırlıkları
Sivas Kongresi, Milli Mücadele tarihimizin Erzurum Kongresi’nden sonra ikinci büyük halkasını oluşturur. Öyle bir halka ki, arkasında millî kurtuluşa ilk kıvılcımı yakan Erzurum Kongresi, onun da millî iradenin meşalesi Türkiye Büyük Millet Meclisi vardır.
İşte, böyle bir hava içinde Mustafa Kemal Paşa bir kısım Heyet-i Temsiliye üyeleriyle beraber, Sivas Kongresi’ne iştirak etmek üzere Erzurum’dan 2 Eylül 1919’da Sivas’a geldi.
4 Eylül 1919 tarihinde başlayan Sivas Kongresi’ne, yaşanan sorun ve sıkıntılardan mütevellit 38 temsilci tek iştirak edebilmişti. Alınan kararlar ise ulusal bir bütünlüğü sağlamakta idi.
Erzurum ve Sivas Kongrelerinde Öğretmenlerin Rolü
Her halükarda vatanın her bir parçasından temsilciler gelse de, bunların arasında en çok hizmeti veren grup hiç şüphesiz öğretmenlerdir.
Türk millî uyanışına ilk teşkilâtını kazandıran Erzurum ve Sivas Kongreleri ile en son hukukî ve siyasî bünyesini veren TBMM’ye temsilci ve mebus olarak öğretmenlerde katılmıştır.
Erzurum Kongresi’ne (23 Temmuz – 7 Ağustos 1919) katılan elliden fazla delege arasında beş öğretmen vardır. Sivas Kongresi’ne (4 – 11 Eylül 1919) ise katılan otuzdan fazla delege içinde bir öğretmen görüyoruz.
Sevr Antlaşması’nda Ermeni ve Ermenistan Konusu
İtilaf Devletleri, Sevr Barış Antlaşması’nı uygulamaya koyabilmek için Batıda Yunanlıları, Doğu’da Ermenileri kullandı. Ermeniler, Erivan merkezli Ermenistan’la Doğu Anadolu’daki bir kısım toprakları birleştirmek için sürekli saldırıda bulunuyordu. Doğu Anadolu’nun Ermenilerin eline geçmesini önlemek için Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Derneği adıyla bir örgüt kurulmuştu. Kâzım Karabekir Paşa’nın 15. Kolordu Komutanı olarak Erzurum’a gelmesinden sonra, bu dernek daha da güçlendi. Erzurum’da çıkan Albayrak gazetesi ‘‘Vilayat-ı Şarkiyye Ermenistan Olamaz’’ sloganını her gün yenileyerek bölgesel milliyetçilik hareketini güçlendirdi.
TBMM açıldıktan ve yeni hükümet kurulduktan sonra Ermeni saldırıları sürmüştür. Bunun üzerine TBMM, Ermenistan üzerine askeri harekâta karar vermiş ve bu kararı Eylül 1920’de 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’ya iletmiştir. 28 Eylül’de başlayan harekât sonucunda Ermenistan, barış istemek zorunda kalmıştır. Hemen ardından ise Gümrü Barış Antlaşması yapılarak, TBMM’nin yaptığı ilk anlaşma olarak büyük siyasi başarıyı elde etmişlerdir.
Diğer dönemlerde ve yıllarda yapılan savaşlar, oluşturulan operasyonlar, gerçekleştirilen muharebeler sonucunda TBMM’nin eli güçlenmiş; siyasi, askeri, politik ve hem iç işlerde hem de dış işlerde kurduğu barışı görüşmeler sonucunda tüm dünya tarafından tanınmaya, duyulmaya ve anlatılmaya başlanmıştır.
Esasen TBMM’yi tüm dünyaya duyuran olay, Sakarya Meydan Muharebesi sonucunda Sakarya Zaferi’nin kazanılmasıdır. Hemen ardından ise Başkomutan Meydan Muharebesi sonucunda ise, 30 Ağustos’ta büyük bir zafer kazanılmıştır.
Ardından gerçekleşen Mudanya Mütarekesi ve Lozan Barış Antlaşması ile birlikte tüm dünya hem TBMM’yi hem de Türkiye Cumhuriyeti’ni tanımıştır. (Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi, Yükseköğretim Kurulu, Ayraç Kitapevi, Kızılay/Ankara, s. 79-221. bkz.)
Devrim AKTÜRK