Devrim AKTÜRK
Korku sinemasına ilişkin ilk kapsamlı incelemeler altmışlı yılların sonlarında yayınlanmış, türün yeni bir sıçrama yaptığı yetmişlerde sosyo-psikolojik incelemeler ağırlık kazanmış; sonraki yıllarda bu filmlerin kadına ilişkin yaklaşımları sorgulanmıştır. Dolayısıyla türe ilişkin değerlendirmeler daha çok “korku” üzerinde durmakta; seyircinin neden gerilmek, korkmak, tiksinmek, iğrenmek üzere bu filmleri izlemeye gittiği noktasında yoğunlaşmaktadır.
Bu tür, adından da anlaşılacağı gibi, izleyicilerde korku uyandıran kişileri, olayları, durumları işleyen bir türdür.
Amerikan sineması, teknolojik olanakları basarıyla devreye sokarak, özel görsel işitsel etki yöntemlerinin biçimsel olarak yenilenmesine katkıda bulunmaktadır.
Christine Gledhill bu durumun nedenini, “Korku filmi mekanizmalarının, klasik Hollywood’un ciddi eleştirel yaklaşımları hak ettiğini göstermeye çalışanların temel aldığı varoluşsal/ahlaki dramaların geliştirilmesi konusunda hiçbir malzeme” sağlamamasına bağlamaktadır. Halbuki, korku sinemasının arkasında, batı kültürünün çok eskilerden kalma mitleri, batıl inançları -vampir, kurt adam, şeytan, büyücü- ve edebi bir gelenek -Hoffinann, Poe, Stevenson, Stoker- vardır. Mary Shelley’in Frankenstein: Ya da Modem Prometheus (1818) adlı ünlü kitabını, bir akşam yüksek sesle okunan Alman hayalet öykülerinin ârdından girdiği iddia üzerine yazdığı bilinmektedir.
batı uygarlığının baskıladığı ya da yasakladığı her şey için verilen mücadeledir.
Korku Sinemasının Altın Çağı
Robin Wood’a göre 1970’ler, türün daha korkunçlaştığı, daha fazla şiddete yöneldiği, daha iğrençleştiği bir dönem olmasına ve filmlerin giderek daha rahatsızlık vermeye başlamasına karşın Amerikan korku sinemasının Altın Çağıdır.
Korku Filmlerinde Mekan Karakter ve Atmosfer
Korku Filmleri korkutmak, saklı endişelerimizi açığa çıkarmak için genelde korkunç, şok edici bir sonla biten, bizleri büyüleyerek içine alan filmlerdir. Korku filmleri hayatın karanlık taraflarında geçer. Yasaklanmış, yabancı ve korkutucu olaylar etrafında döner. Kendi doğamızı harekete geçirir ve korkutur. Kabuslarımız, kırılganlığımız, ruhsal durumumuz, bilinmeyene karşı davranışlarımız, ölüm korkusu, kimlik kaybımız ya da cinsellikten korkmak gibi duygular korku filmleri ile açığa çıkar.
Konu genellikle karanlık, karabasanlı (kâbuslu) bir hava içinde, ıssız, tekin olmayan yapılarda, yerlerde geçer.
1930’lu yılların başında Hollywood’daki korku filmleri klasik Dracula ve Frankenstein öğelerine yer vermeye başladı. Stüdyolar Avrupalı vampirler ve ölmemiş aristokratlar, çıldırmış bilimadamları, kayıp kişileri alarak ve kendi değişik yaratıklarını yaratarak ekrana yansıttılar. Frankenstein, Dracula, The Mummy, Invisible Man, ve Wolf Man gibi filmlerin yanında klasik korku filmi kahramanları olan Bela Lugosi ve Boris Karloff gibi oyuncular ortaya çıktı.
Klasik canavar korku filmlerinden en çok tanınanı Mary Shelley’in romanının James Whale tarafından adapte edilmesiyle ortaya çıkan Frankenstein’dı (1931).