Bütün ertelenmişlikler bekliyor kapıda, ertelediklerimiz ve ertelettiklerimiz kapının önünde bekliyor. Kapıyı çalacak okunanacak kitaplar, cevap verilmemiş mektuplar, bakılmamış telefonlar, iletişimi kopartılmış dostlar, gidilmemiş yerler ve daha çok şey…Kapıyı kapattınız siz, evet kapı ardında bıraktınız bütün olanları bu bir sanrıdır. Kapıların ardında kaldı evet! Umutlar, sevinçler, uçurtma hepsi kapının ardında kaldı. Dünyanın bütün karamsarlıkları sanki burda sözleşmiş bir ahenk içindeler. Bu duruma ben bile inanamıyorum ve bu cümlelere. Bedbinlikle yazdığım için sevinçle karşılanmayacak sığ kalacak belki. Ertelemeden yaşamayı burda öğreniyor kişi, tamda burda, gözlerinin tavana bakakaldığı vakitte anlar. Çok geç olmadan bakmalı çaresine.
Âdemoğlunun vakti yok ayrıntıları önemsemeye aşı kuyruğu buna yeterken. Gözlerimizi bağlamış töreler; ötelenemeyen töreler, gelenekler ertelemez verir infazı insafsızca… Dünya boşluğunda sallanırken ya da dönerken hiç ertelenmez bu dönüşü. Oruç hiç ertelemez saatini biz insanları bekler saati gelince onu nasıl karşıladığımıza bakar. Bu hal benim halim değil dost dediğin nedir ki? Gelsin bir dost eli sarsın bu buz gibi yüreğimi. Benim içimin binbir köşesi var, hangi köşeyi sevdiysen orada otur. Karanlık bastı, kargalar gelir şimdi! Unutuyorum yitiklerimi kimse beni yargılayamaz. Dilek ağaçları ertelenmeye gelmez, dilekleri vardı kiminin. Atlı arabalar geliyor: aydınlık, bilgi, oyuncak ve çakı getiriyor bize. Hangisini seçerdiniz? Unutacak mısın sen? Ekmek ve kırmızı pabucu unutacak mısın? Kendi çocukluğunu unutur musun? Bağışlama! Büyük günü bekle anlıyor musun? Dilek ağaçları bile ırak bana, dilek tutmak istemiyorum artık. Son kez dilek tutuyorum, kaç ülkeden geçti benim dileklerim? Kaç ağzı bozuk çalı ağzına aldı dileklerimi? Benim dileklerim yüzyıldır beklemektedir, dileklerim bulanık akan derelerden geçti. Dileklerim hala ak ve nur yüzüyle beklemekte. Kim çağlayanlarımızı bulandırdı, kim fitne koydu nakışlarımıza, bir gelin gibi nahif huyumuzu kim vahşileştirdi? Alıştım suskunluğa ve yitiklerime. Alıştı insanlar, kimse kimseyi tanımıyor oyunun dışına düşenlere oldu olan? İnsan kendini bile tanımıyorken dostlarını nasıl tanır? İnsan bu, eşya değil ki bi oraya koy, bir buraya koy. İnsanın yeri belli olmalıdır. Bu koca dünya bir terk edilmiş ormana doğru gitmekte.
Oyun biter, perde kapanır herkes rolünü güzel oynamıştır. Oyunun dışında kalan yalnızlara olan olmuştur artık! Durdurun o kulaklarımı çınlatan sinsi dilek seslerini! Sessiz olun bir durgun gün bu, halının nakışlarına vurmuştur güneşin şavkı. Bu aynı saat değil, aynı duvar değil, bildiğim sokak değil bu…Sen bildiğim ama görmediğim insansın. Yitiklerimi unuttum ve sardım sayılı göz göz olmuş içimi. Bıçak yarası gibi değilmiş bu amansız hastalıktır, çağın hastalığı kol geziyor genizlerimizde. Bir tohumu toprağa atmayana kadar umut ve direnç kazanamaz ki insan. Dik dur ve güçlü ol, inandıklarım bunlar sizde inanın dostlar! Ben inandım çoktan, dilek ağacına her bağladığın çabut senin yazgıya teslimiyetin ve erteleyişindir. Yıllar olmuş kimsecikler yok, insan eşya mıdır geçmiş zamanda kalsın değil mi? Ben oyunun dışındayım dostlar olan oldu. Unutma yüreğim bu çağda yaşamak biraz bedel ödetir. Unutma iyiliği, sana verilmiş bir bardak suyun hatrını unutma! Bir kahvenin kırk yıl hatrı var. Dedim ya insan hep bi yerde durmalı eşya değil ki bugün yanıbaşımızda olsun, yarın uzak zamanda. Sevgilerle açtığımız o kapıyı lütfen nefretle dostlarımızın yüzüne kapamayalım .Ertelemeyelim sevdiklerimizi ölüm ani bu bir efsane değil.
Emine Ünal |
Muhteşemdi. Severek Okudum. tazelenen ve de unutulan geçmişim gözümün önünden bir film şeridi gibi akıp gitti. Kutluyorum şairi. Kırılmasın kalemin…
Sağ olun.