Gökyüzü sonsuz, dipsiz bir mavilikti. Çünkü hayat Özgürlük Bulutu’ydu. Engel’siz bir yaşantı için, yeniden mücadeleye atılmak ve umutla hayata bağlanmak için bindim tekerlekli sandalyeme. İstiyordum ki artık “Tekerleklerim yelle yarışsın!” “Arkamdan kimse yetişemesin!” Evden çıktım. Zar zor yürüttüm arabamı taş yollardan. Maksadım kaçmak değildi evden, sadece özlemini duyduğum yerleri gözlerimle görmek, kulaklarımla duymaktı. “Özgürlük Bulutu” böyle istiyordu. Hep uzakları, farklı dünyaları hayal ediyor ve hayallerinin peşinden gidiyordu. Ben de bu kitap sayesinde umuda tutundum. Bir şeyler yapabilmenin muradına erdim. Bahçemize yakın bir yerde yemyeşil ağaçların ve buz gibi suyun bulunduğu mevkiye yollandım. Yaşlı çınar ağacına sığındım. Oynadım. Bir birey oldum! Kendi ayakları üzerinde durmanın keyfine vardım! Kısa sürede de olsa ” Bir can bedenin her yerine eşit dağıtıldı!” Daha sonra ailemi düşündüm. Onların suçu değildi hiçbir şey. Kaderdi benimki; doğuştan belden aşağısı tutmuyordu. Ailem beni çok seviyordu ama içimden böyle bir hayalin peşinden koşmak geldi. Özgürlük Bulutu, destekledi beni. Özgüven aşıladı…(devamı ve daha fazlası için:
Hüseyin Özübek- Özgürlük Bulutu)
