Kardelen KEMİK

Michel Foucault oldukça önemli bir 20. yüzyıl filozofudur. Çağının ruhundan ayrı, farklı fikirleri ve görüşleri ile ön plana çıkmıştır. Foucault, daha çok toplum ve delilik üzerinde durmaktadır. Şu an tanıklık ettiğimiz covid-19 salgını Foucault’nun yaşadığı yıllar arasında olsaydı o da belli bir kesim gibi bu salgının ‘üst akıl’ın bir planı olduğunu düşünürdü. Çünkü Foucault’un görüşlerinde kapatma, gözetleme, kontrol etme gibi kavramlar ön plandadır. Bu salgın nedeni ile bireyler evlerine resmen hapsedilmiş bir şekildedir. Bu ‘hapsedilme’ kavramı Foucault için görüşlerinin temelini oluşturur. İnsanlar bir yere hapsedilirse gözlemlenmesi ve kontrol edilmesi daha kolay olmaktadır.
İktidar, yönetme işlemini belirli taktikler uygulayarak daha sistemli hale getiren bir kurumdur. Bu salgın ile birlikte daha sistemli bir şekilde ilerlendiğini de göz önünde bulundurmak gerekir. Foucault’nun ele aldığı grup ‘deliler’ olarak bilinir ve deliler toplumda kurallara uymayan, yönetimin baş edemediği grubu oluştururlar. Delileri himaye altına almak için belirli şeyler uygulanmaktadır. Bunlar hapishanelere kapatma, gözlem altına alma, üzerlerinde araştırmalar yapma gibi şeylerdir. Günümüzdeki salgın ise bütün bireyleri evlerine hapsetmiş gibi görünmektedir. Uygulanan yasaklar, kısıtlamalar bunun bir göstergesidir. Foucault, bu yasaklar ve kısıtlamaları daha büyük bir gücün bütün bir insanlığı kontrol etmek için uygulandığını düşünebilirdi.
Salgın için çözümler aranmaya çoktan başlandı. Aşılamalar, ilaç sektörleri bir çözüm bulmak için devredeler. Peki ya çözüm ne zaman bulunacak? Foucault’nun bu salgını toplumun himaye altına alınması için üretilmiş bir virüs olarak düşündüğünü varsayıyorum. O, bu salgını sadece bir süreliğine gözlem altında tutmak için değil, daha büyük planların bir başlangıcı olarak görebilirdi. Eğer bu aşılama şu an olursa çoğu kişi aşı işlemini yaptırmaz çünkü bence belli ülkelerde bu salgın zirveye ulaşmamıştır. Yani, aşı ve ilaçları şu an çok fazla kullanan ve alan olmayacaktır. Böyle bir durumda aşılama zorunlu kılınılır. Üst akıl olarak söylediğim kesim bu aşıların veya ilaçların içerisinde -birçok videoda karşılaştıklarıma göre- RF(Radyo Frekansı Tanıma Çipi) çiplerini bulundurur ve insanların daha iyi gözlemlenebileceği, kontrol edilebileceği bir düzenek geliştirilir. İşte Foucault daha çok bu nokta üzerinde dururdu. Yani, üst aklın kısaca modern panoptikonlar oluşturmak istediğini düşünürdü. Daha çok himaye altında olan, daha kolay yönetilebilen, daha kolay gözlemlenebilen bir toplum oluşturma amaçlarının olduğunu düşünürdü. Çünkü şu an bile bu virüsün bir üretim sonucu mu olduğu, yoksa kendiliğinden mi oluştuğu veya oluşturulduğu tartışma konusu. Foucault, bence bu salgının en çok kimlerin işine yaradığını düşünüp daha sonra ilerlemeye koyulurdu. Ve en çok da yönetimin, yöneticilerin işine yaradığını görüp böyle ‘uçuk’ fikirlere kadar gelirdi. Bence gelinmesi de kesinlikle gerekli…
Tüm bunları Foucault’nun “İktidar her yerdedir.” sözünden hareketle yorumladım. Foucault’nun Hapishanenin Doğuşu kitabında bedenin kontrolünün nasıl ele geçirildiğinden ve panoplikonlardan bahsedilir. Bedenin kontrolünün ele geçirilmesi günümüzde bir sorun olan salgın ile birlikte düşünüldüğünde, iktidarın bireyleri gözlem altına alma düşüncesi ve bununla beraber çözüm olarak görebileceğimiz (mecbur bırakılacağımız) aşılar veya ilaçların kullanılması radyo frekansları yoluyla bizim her daim kontrol edilebileceğimiz ve gözlem altında tutulabileceğimiz hissi bile oldukça korkunçtur. Ama elbette imkânsız değildir…