Bizler yürekleri yorgun, yaşları kırkları geçkin, sevdayı kovalamaktan bitkin, ihtiyar delikanlılarız. Her birimiz ayrı can her birimiz ayrı kanız. Kimimiz ilk gördüğünle evlenmiş, kimimiz sevdim sandığından kelek yemiş, kimimiz hayata küsmüş, kimimiz aylarca sevdanın peşine koşmuş nadir mutlu olmuş insanlarız.
“Puslu bir geceyi aydınlatan yolunu şaşırmış üç – beş ateş böceği,
Yaşanılanlarla yaşamayı çoktan unutmuş birkaç tane bedevi.”
Şimdi her birimizin bir sevdası var. Ölümüne sevdiğimiz, uğruna öldüğümüz sevdalarımız yani. Şimdi ne kahpe rüzgarlara veririz yaprağımızı nede unuturuz yeminimizi. Öylesine yapışmış ki dallar ve yapraklar kopartabilene aşk olsun. Artık kimin dal, kimin yaprak olduğunu iyi biliyoruz. Ne dalsız yaprak ne de yapraksız dal oluyor artık.
Bizim sevdalardan uyanalı çok olmuştu. Artık sevda hikâyeleri dinlemeyeli yani. Artık başrollerde dal ve yapraklar vardı. Uykularımızın adları değişti çoktan. Şimdilerde geçim sıkıntısı uykusu, okul masrafları uykusu var. Bir gece birinin, bir gece diğerinin sonsuzluğunda kaybolup gidiyoruz artık. Ne gariptir ki kendimizi kuşatma altında ki bir ordunun komutanı gibi görüyoruz çoğu zaman.
Ulan diyorum meğer ne çok askerimiz varmış bizlere ihanet eden…
Her yaş ÇOCUK, Her dem GÜZEL, Her nefes DOST kalın ve lütfen hep böyle kalın…
Şiirbaz
19. Temmuz. 1995
Keşke her dem hiç ezilmemiş gibi yarasız kalkabilsek düştüğümüz yerden keşke güzel bir olumlama söylemesi kolay uygulaması zor…
Sanırsam öyleydi o zamanlar ki düşüncelerimiz. Ama hayat önce yürümeyi öğretiyor sonra konuşmayı